Navigation Menu

Sevgili Günlük / Almanya'ya doğru


10 Gün boyunca araba kiralayıp, Almanya Romantik Yol un kasabalarına uğraya uğraya gezmek, en sonunda da Münih'te ki Octoberfest bira festivaline katılmak hem de 6,5 aylık bir bebekle.

Bu kararı vermek kolay olmadı elbette, çok git gel yaşadık, ne de olsa Armi daha ufacık bir bebek, acaba suyunu mu çıkardık, önce bir-iki günlük bir gezi mi yapmalıydık, yollarda telef mi olur, 10 gün çok değil mi şeklinde kafayı da yedik, evet.



Valla aslında nasıl aklımıza geldi ikimizde tam olarak bilemiyoruz, kredi kartımızda bayağı mil toplanmış, eğer kullanmazsak her ay kısım kısım sileceklerdi en son hatırladığım.


Sevgilim de yıllarca Almanya'da yaşamış her defasında seni Octoberfest'e götüreyim diye anlatır dururdu, olurdu olmazdı derken, artık millerimizin silinmesine bir gün kala hadi olsun, şurayı da ekleyelim burayı da derken, uzun bir rota için, pek plan program bile yapamadan biletleri almış bulunduk.


Sonradan aman yarabbi mahvolduk biletleri yaksak da turu kısaltsak mı diye bir hayli düşündük itiraf etmek gerekirse.



Güyya biletleri beleşe getirip kar yapacağız değil mi, sonradan ödediğimiz kredi kartı borçlarını ve Euro'nun güzel zıplayışını da düşününce çok karlı sayılmayız gibi geliyor bana ya neyse :)


İzmir'den direkt uçabilmek için Sun Express ten alıyoruz biletlerimizi, sabah 07:10 uçuşu, Armi'nin gece uykusunu başka hiçbir şey için bozmaya izin vermezdim sanırım.


Gece 3 te kalkıp sessiz şekilde hazırlanıyoruz, tam evden çıkacak durumdayken Armi'yi karanlıkta yatağından kanguruya alıyorum, neyse ki arabaya yerleşme vs derken bile tam olarak uyanmıyor ve biz havaalanına gidene kadar da mışıl mışıl uyuyor şükürler olsun.

Havaalanının kapısındayız, Armi hala koynumda uyuyor, tabi x-Ray'den geçerken "çıkartmalısınız bebeği" diyorlar, ya amca uyuyor ne güzel yapma, etme diye iç geçirsem de el mahkum, önce ben geçiyorum, oğlumu x-ray'e sokmadan yan taraftan alıyorum. Çok anlayışlı ve güleryüzlü çalışanlar, acaba firma değişikliği mi oldu.


Tabii kocam yine de Armi uyandı diye sinirleniyor, trip falan yapıyor, yahu bi dur zıtlaşma amcalarla.

Eşyamız bir hayli fazla, bebekle seyahatin en yorucu kısmı da bu sanırım, bebek arabası, zibilyon tane kıyafet (Türkiye yaz ama orası soğuktur diye hem ince hem kalın kıyafetler) koca bir paket bez, biz sevgilimle fazla eşya olmasın diye hayatta ilk defa 1 bavula ikimiz sığdık, düşünün artık fedakarlığı.




Bilet için kuyruğa giriyoruz, yan sırada daha az kişi var ve öndekiler grup, oh diyoruz hemen halleder bunlar, o tarafa kayıveriyoruz, ama ne mümkün uzadıkça uzuyor işleri, tam bitti diyoruz bir sürü bebek arabası getiriyorlar. Gidiyorlar derken bir şeyler soruyorlar, buraya not düşeyim bir daha asla grup arkasında beklemem, zaten her zaman geçtiğin sıra ilerlemez; Murphy Kanunu bu...




Daha uçağın kalkmasına zamanımız var, o yüzden kapıyı görecek bir Lounge'a oturuyoruz, kahvaltısı bizi tatmin ediyor, su böreği tepsisini kimsecikler olmadığı için yarıya kadar boşalttığımız, çeşit çeşit bitki çayından arakladığımız da doğrudur, Türküz, verdiğim parayı çıkarmalıyım fikri sabit bizlerde.







Acaba Armi uyuyacak mı, uçakta ağlar mı, (ben başkalarının çocukları ağladığında çok sinirlenirdim) diye yorup duruyorum.

En sonunda uçakta yerimizi aldık, benim yerim cam kenarı olmasına rağmen ağlarsa ayağa kalkmam lazım olur diye koridor tarafı ile değiştiriyorum, vay be annelik insana neler yaptırıyor, zamanında cam kenarı yerime oturdular diye yaptığım cazgırlıklar geliyor aklıma.





Bebek emniyet kemeri getiriyor host abi, diyorum ki Kanguruda daha güvenli oğlum, çıkarmayacağım, olmaz deyince "gidip sorar mısınız, tüm tanıdıklarım bu şekilde uçuyor, oğlumu çıkarmayacağım deyip ısrar ediyorum.

Birilerine danışıp geliyor ve kangurudayken, kemeri takmam şartıyla olabileceğini söylüyor, bre gafil, ben eğer onu oradan çıkarırsam sen göreceksin gününü, başladı mı ağlamaya sustur susturabilirsen bakalım.

Neyse efendim, uçak hareketleniyor, ben de emziriyorum ki kulakları basınç yapmasın, fakat o uçak bir türlü kalkamıyor arkadaş, çocuk emdikçe emiyor, değiştiriyor, süt bitiyor hala bekliyoruz. Meğerse kalkış için daha sıra çokmuş.

Bileydim havalanınca verirdim, sevgilimde "aşkım yavaş emsin" diyor, valla mı, buyur sen söyle istersen, 


"oğlum yudum yudum iç, dikme kafana memeyi olur mu?"

Neyse efendim kalkarken su içiriyorum ben de ne yapayım.

Mızırdanınca biraz ayağa kalkıp sallıyorum, onun haricinde gidene kadar koynumda mışıl mışıl uyuyor kuzum benim, oh be hiç korktuğum gibi olmadı, şükür. 

Taa Alamanyalara gidiyoruz amma uçakta bir su vermiyor pintiler. Allahın suyu be, kurudu ağzımız, gözünü yediğimin THY si hindili sandviç, bademli kek, patlıcan salatası, dilediğin içeceği verirlerdi iç hat olsa bile, hiç acıma yok bunlarda.

Hadi parasını vereyim diyorsun, minik bir şişe için 7 TL alıyorlar. Arkadaş şu 50 Kuruşluk sulara bu kadar para verilir mi, noluyor, uçağa girince kanat mı takılıyor şişelere diye söylensem de, paşa paşa parasını ödeyip içiyorum, ne yani ölelim mi





O kadar uykusuzuz ki hayatımda ilk defa kafam arkaya düşüyor ve ağzım açık horluyorum, ayy ne kötü bir görüntü di mi, evet farkediyorum ama Armi'den ötürü kımıldayamıyorum, bu bahane de pek işime geliyor açıkçası, ohh be dilediğim gibi çirkinleşebilirim :)

Cam kenarını verdiğim teyzem Türk ve Almanya'da yaşıyor, ailesini anlatıyor, sigara alacak mısınız uçaktan diye soruyor, belli bir hak oluyormuş sanırım. Biz almış gibi yapıyoruz, dışarı çıkana kadar taşıyacağız artık.

Çocuğum hiç ağlamamış ya etrafımızdaki insanlar pek bir mutlu, herkes sevip duruyor bizimkini, tam uçaktan inecekken, orta yaş üzeri bir ablam; "bayıldı o çocuk orada, fenalık geçirecek" diyor.

Nasıl sabretmişsin yolculuk boyunca susmak için, az daha dayansaydın ya, sen yat kalk benim kangurumu öp, o 3 saati burnundan getirirdik senin yoksa.

Ne meraklıyız laf söylemeye, ne biliyorsun oğlumun rahatsız olduğunu, sence 6 aylık bir bebe rahatsız olsa zorla durur mu onun içinde, anasının kokusunu ala ala uyudu, emdi, halinden de gayet memnun gözüküyor gördüğün gibi, demek istiyorum, ama sonra gülümsüyorum sadece :)


Kimse sinirimi bozamaz tatile geldim ben.

Pasaportları onaylatmak için Alman bir abinin karşısındayız, bizimkileri veriyor ama sanırım sevgilimi gözü tutmamış olacak ki, bakıyor da bakıyor evrağa, turumuzu soruyor, ilk nereye gideceksiniz, bir daha Yunanistan'a gider misiniz..vs yahu sanane be adam. Neyse sonunda bizi ülkesine almaya layık buluyor da girebiliyoruz.






Avrupa Birliği vatandaşları için çok güzel bir sistem var, pasaportunu okutunca, otomatik şekilde kapı açılıyor, hiç bizim gibi gözgöze bakışmak yok, sanki ülkesini sırtlayıp götürecekmişiz gibi muamele de yok, medeniyet işte...

Bizim sigaracı teyze bu arada hep yanımızda, Almanca biliyorum sıkıntı olursa yardım ederim diyor, hoş sevgili de burada yaşadığı için dile yeterince hakim. Yine de teşekkür ederiz, çok düşünceli kadınmış vesselam.

Bavulları bekliyoruz, işte insan bi beklemeye başladı mı bitmez ya bizim teyze de sonrasında bizi bekle bekle bir hal oluyor. 

Niye mi çünkü bebek arabasını almayı unutmuşuz, doğal olarak raydan gelmiyor başka bir yerden alınması gerekiyormuş. Sevgili koşa koşa gidiyor, Armi kaka yapıyor Özlem alt açmak için bebek odası arıyor, bulunca da odanın muazzam kokusu beynine kazınıyor, ööğğkkk.

En sonunda eşyalarımızı tamamlayıp, abla ile de vedalaşıp, ayrılıyoruz. Sevgili gitmeden, Sixt firmasından araba kiralamıştı onu alacağız. Normalde nedir; 10 dakika değil mi, peki biz ne kadar kalıyoruz 2 saat.





Herkes gidiyor, yenileri geliyor, artık bekleme odasındakilerle kanki modundayız. Sevgilim, Armi ve eşyaları benim yanımda bıraktığı için yerimden de kımıldayamıyorum.

Artık bekle bekle gına geldi, noluyoruz ya, acaba sevgili oradaki kızlarla işi mi pişirdi, cilveleşiyorlar mı, gidip olay çıkarayım modundayım o derece.

Uzaktan izliyorum, sevgilinin eller kollar havada oynayıp duruyor, hımm demek ki kız yüz vermedi çünkü bu onun sinirli hali, iyi, aferim akıllı kızmış, bu bile beni mutlu edecek, ayy hepten kafayı yedim sanırım.

Bari gözüm görmesin diyerek bekleyenlerin olduğu kısma bakmamla mest olmam bir oluyor, tiplerinden Fransız'a benzettiğim 2 çocuk ve bir baba 'Batıma''yı bekliyor. Baba'nın yanında bir adam daha var ve elinde bir buket çiçek, çocuklar da ise ismi yazılı bir pankart.




Bu şirin yavrularım 1 saat bu modda beklediler, bacakları ağrıyınca ayağa kalktılar sonra oturdular hatta bazen yattılar. Ama nasıl bir motivasyonsa gık demediler, ellerinden bir an olsun kartı bırakmadılar.

Benim hayalimde çocuklar kartı atmış, üzerinde zıplamış ve bas bas bağırırdı.

Karar verdim ki, ben de eğer bir yerden gelirsem sevgilim ve Armik Paşa tarafından böyle karşılanmak isterim, bayıldım. Sevgiliye not olarak kalsın burada.

Fakat biz gidene kadar Batıma gelmiyor, rötar mı vardı, hatun bu yakışıklıları ekti mi bilinmez, neredeyse beni Sixt'teki kızlarla aldattığını düşündüğüm sevgiliyi arkamda bırakıp, Batıma benim diye sarılacaktım bu cici aileye.

Bu arada bekleyen erkeklerin genelde hepsinin elinde bir buket çiçek vardı, kibar insanlar maşallah. İnsan ister istemez kıyas yapıyor arkadaş.

Bizde ki durum nedir; adam otopark parası vermesin diye havaalanı dışında bekler, kız gelir telefon açar, erkek "çok bekleyemem acele et, polis var" diye karşılık verir. 





Arabaya binince hızlıca öpüşülür, aloo çiçekler neredeeeee, bunun için de cevap hazırdır "sen çiçeklerden daha güzelsin, yada sana layık olanı bulamadım, daha odun ise "ne çiçeği ben geldim ya yetmez mi" 

pehhhh

Neyse efendim ben hikayeler yazıyorum ama sevgili hala yok ortalarda, sonra sinirli sinirli yanıma geliyor, bizim "Almanya'da problem çıkmasın, sorun yaşamayalım" diye seçtiğimiz Sixt, parasını ödediğimiz halde bizim sınıftan bir arabaya sahip değil, bir üst sınıf var bunu da 'aman bizim hatamız, telafi edelim' diyerekten beleşe vermiyorlar, yaklaşık 1.500 TL fark istiyorlar, ayrıca otomatik vites.

Benim arabayı otomatik diye kullanmayan, düz vitese alışkın sevgilim kafayı yiyecek.

Ben de kullanırım diye ehliyetimi veriyoruz, normalde 2 şoför belirtirsen ekstra para alıyorlarmış, bize lütfedip bu tutarı indiriyorlar, aman ya zahmet ettiniz.

Gıcık oluyorum, sonra sevgilimin BMW hastası olduğu aklıma geliyor, şöyle spor bi BMW ye binsin havası olsun, para dediğin nedir ki diye alıyoruz aracı.






Yani alıyoruz almasına da otoparka inince bizim spor araba oluyor sana station wagon, yani bildiğin çocuklu aile arabası, tamam canım hadi o da olsun. Zaten daha Frankfurt'a ayak basar basmaz bir sürü zaman kaybettik, navigasyonu var aracın ve Türkçe menüsü de bunlar mutluluk sebebimiz.


Arada farka değmez mi be, şu sevgilim yüzündeki gülücüklere bir baksanıza.




Planımız doğruca Heidelberg'e gidip bu akşamı orada geçirmek, ertesi gün Frankfurt'u gezeceğiz çünkü Almanya'da pazarları her yer kapalı, bu kadar büyük bir şehri de Pazartesi gezmek daha mantıklı.

Frankfurt- Heidelberg arası yaklaşık 90 Km, otobanda belli aralıklarla wc bulmak mümkün, bu arada şaşılacak derece temizler, metalden klozet, duvarın içine elinizi soktuğunuzda akan su ve üfleyerek kurutan makinalar.

Hafif serin ve yağmur atıştırıyor, o kadar da kısa kollu almıştık yandık. Almanya'ya güneşlenmeye mi geldin bre gafil diyor dış ses tam da burada.


Heidelberg'de NH Otelde konaklıyoruz, Almanya'da pek meşhur, biz de 3-4 gün farklı otellerinde kalacağız, fakat çok da memnun değiliz açıkçası, lokasyonları çok merkezi fakat bir türlü ısınamadık, belki de henüz ısıtma sistemlerini çalıştırmamışlardı.



Bebeğimiz üşüyecek nasıl ısıtabiliriz deyip, Bodrum'da kaldığımız Divan Oteldeki gibi anında soba verilmesini beklerken, iyi giydirin yorganla örtün ısınır cevabını alıyoruz.

Öyle yaparız şekerim, bizim kafa çalışmıyordu zaten, bilememişiz örtmeyi falan, bi siz de var o akıl.



Sıcak bir otel bulana kadar oğlumu yıkamayacağız artık ne yapalım. Odamız ferah ve gayet büyük, soyunma odası mevcut o kadar diyeyim. Bu durum çok işimize yarıyor, en azından giyinirken oğlumuz uyanmaz :)

Güzel bir şehir keşfedilmeyi bekliyor, bu yüzden çok heyecanlıyım. Bakalım ne anılar biriktireceğiz... 

Heidelberg'de neler yaptık, nereleri gezdik, dondurması, füniküleri, enfes manzaraları ve Armi bey bir daha ki yazının konusu olsun, çünkü müthiş keyifli, mutlaka yeniden gidelim denecek kadar güzel bu yüzden onu buraya sıkıştırmak istemiyorum, hem de daha ilk yazıda uzun yazıp bunaltmayayım sizleri.


Seyahatle kalın....


Bugünün hatırlanacak kelimesi: Cesaret


  1. Almanya / Heidelberg
  2. Almanya / Heidelberg-Frankfurt
  3. Almanya / Schillingsfürst - Feuchtwangen - Yeni !!
  4. Almanya / Wertheim - Würzburg
  5. Almanya Gezisi / Rothenburg
  6. Sevgili Günlük / Almanya'ya doğru



İlginizi çekebilecek diğer yazılar;


  1. 2013 NASIL GEÇTİ / 1. Bölüm
  2. 2014 YILINA MERHABA
  3. ACI BİR BABALAR GÜNÜ...
  4. AYAKKABI BAVULUMDA NELER VAR
  5. Arman Macit / 1 Aylık oldum
  6. Arman Macit / 2 Aylık Oldum
  7. Arman Macit / 3 Aylık Oldum
  8. Arman Macit / 4 Aylık oldum
  9. Arman Macit / 5 Aylık Oldum - Yeni !!
  10. Arman Macit / 6 Aylık Oldum - Yeni !!
  11. Arman Macit'in Bebek Odası
  12. BABY SHOWER HAZIRLIKLARI
  13. BAKARSINIZ OLUR ???
  14. Bebek ile Tatil Nasıl Geçer ???
  15. BİR BLOGGER'IN KLAVYESİNDEN
  16. Doğum Çantasında Neler Olmalı
  17. Hem Normal Hem Sezeryan;İşte Doğum Hikayem
  18. KARDEŞ RUHUN GIDASIDIR
  19. Kirazlı Köyü / Hafta Sonu Kaçamağı
  20. Müthiş Bir Evlilik Yıldönümü !
  21. SEVGİLİ GÜNLÜK / 01.02.2013
  22. SEVGİLİ GÜNLÜK / 01.04.2014
  23. SEVGİLİ GÜNLÜK / 01.11.2013
  24. SEVGİLİ GÜNLÜK / 02.02.2013
  25. SEVGİLİ GÜNLÜK / 03.02.2013
  26. SEVGİLİ GÜNLÜK / 03.03.2014
  27. SEVGİLİ GÜNLÜK / 03.04.2013
  28. SEVGİLİ GÜNLÜK / 04.02.2014
  29. SEVGİLİ GÜNLÜK / 06.02.2013
  30. SEVGİLİ GÜNLÜK / 06.06.2013
  31. SEVGİLİ GÜNLÜK / 07.02.2013
  32. SEVGİLİ GÜNLÜK / 07.05.2013
  33. SEVGİLİ GÜNLÜK / 07.05.2014
  34. SEVGİLİ GÜNLÜK / 09.02.2013
  35. SEVGİLİ GÜNLÜK / 09.03.2013
  36. SEVGİLİ GÜNLÜK / 10.02.2013
  37. SEVGİLİ GÜNLÜK / 10.09.2013
  38. SEVGİLİ GÜNLÜK / 12.02.2013
  39. SEVGİLİ GÜNLÜK / 13.09.2014
  40. SEVGİLİ GÜNLÜK / 13.11.2013
  41. SEVGİLİ GÜNLÜK / 15.04.2013
  42. SEVGİLİ GÜNLÜK / 15.08.2014
  43. SEVGİLİ GÜNLÜK / 17.02.2013
  44. SEVGİLİ GÜNLÜK / 18.07.2013
  45. SEVGİLİ GÜNLÜK / 21.02.2013
  46. SEVGİLİ GÜNLÜK / 22.03.2013
  47. SEVGİLİ GÜNLÜK / 22.08.2013
  48. SEVGİLİ GÜNLÜK / 26.12.2013
  49. SEVGİLİ GÜNLÜK / 31.01.2013
  50. SEVGİLİ GÜNLÜK / Bebeğimin cinsiyeti
  51. SEVGİLİ GÜNLÜK / Doğum Günüm
  52. SEVGİLİ GÜNLÜK; Arman Macit
  53. SEVGİLİLER GÜNÜ / 2014
  54. SEVGİLİLER GÜNÜNE DAİR
  55. Sevgili Günlük / 2015 Geliyor
  56. Sevgili Günlük / Arman'a son 1 hafta
  57. Sevgili Günlük/Sevgililer Günü 2015
  58. Sevgilimin Doğum Günü / 2014
  59. ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
  60. ÖZLEM PILATES YAPIYOR
  61. ÖZLEM'İN DOĞUM GÜNÜ / 2014
  62. Özlem'in Bebeğimi Bekliyorum Partisi
  63. İNSANI DELİRTEN 30 ŞEY
  64. İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...

3 yorum:

  1. HER ŞEYİN BAŞI ASLINDA "CESARET" Nasıl olcak çocukla, ağlar mı, millet ne der,hasta mı olur öyle mi olur böyle mi olur diye düşünerek boşa harcanan vazgeçilen o kadar çok zaman güzel şey var ki... çok güzel bir yazı gezi olmuş yine armiyi öpün yerime (gözde)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zevkle operim Gozde ablasi :)
      Cesaret etmesek ne midilli ne istanbul ne de almanya ya gidebilirdim. Baktim ki sorun yok yola devam:)
      Sevgiler

      Sil
    2. Zevkle operim Gozde ablasi :)
      Cesaret etmesek ne midilli ne istanbul ne de almanya ya gidebilirdim. Baktim ki sorun yok yola devam:)
      Sevgiler

      Sil

Pekiii sen bu konu ile ilgili ne düşünüyorsun? Yorumunu yaz ben Özlem e iletirim... :))

INSTAGRAM @yollardahayatvar