Son zamanlarda okuduğum kitapların içinde en vurucu olanı buydu sanırım. Yazarın kendi hayat hikayesini anlatması ve sanki diğer tarafa gidip gelmiş birinin
anıları gibi bir his uyandırması bunun başlıca sebebi.
Martin 12 yaşına kadar hepimiz gibi bir çocukluk yaşıyor, bir gün okuldan eve, "boğazım ağrıyor" diye gelene kadar. Günden güne kötüleşiyor, saçma cümleler kurmaya başlıyor, daha sonra anne babasını bile tanımıyor, elleri ayakları kıvrılıp spastikleşiyor. Ve ekran o an kararıyor.
4 yıl boyunca her şey karanlık, sonra bir gün sanki tünelin ucunda bir ışık görür gibi sesler duymaya başlıyor, bölük pörçük de olsa etrafında konuşulanları anlayabiliyor.
16 yaşından sonra bilincinin yavaş yavaş gelmesi ile asıl işkencesi başlıyor Martin'in. Çünkü artık o herkes için sadece bakımı yapılması gereken bir BİTKİ, anlamıyor, duymuyor, içinde ruh yok gibi.
Kabus gibi, mesela yıkanırken su sıcak diyeceksiniz ama yansanız bile ne konuşabiliyor, ne elinizi kaldırabiliyorsunuz, ses bile çıkarmanız mümkün değil. İşe yaramaz bir vücuda sıkışmış acı çeken ruh onunki.
Yıllarca ben buradayım demeye çabalasa da, imkanı yok. Hem o bunu gösteremiyor hem de ailesi doktor doktor gezdikten, deli gibi çabaladıktan sonra artık durumu kabullenmiş ve bir mucize beklemiyorlar açıkçası.
Martin de bir süre sonra ümidini kesiyor, içine kapanıyor, ne kadar çok ümitlense o kadar fazla acı çektiğinden, sadece hayaller kuruyor, kiminde pilot, kiminde korsan. Dünyanın acımasızlığından tek kaçış noktası burası. Her hayalde sağlam ve güçlü, hayattakinin aksine.
Taaa ki...
Bakımevinde Virna adlı bir bakıcı masaj yaparken Martin'in onu anladığını düşünene kadar. Sonrasında ailesini ikna etmesi, bilgisayar aracılığı ile mekanik olarak ses çıkarabilmesi, onun hayatının dönüm noktası oluyor.
Artık "sahanda yumurta yemek istiyorum" diyebilecek düşünsenize, bazı şeyleri kaybetmeden anlamak çok zor, mesela siz sevmediğiniz halde hergün kaynamış yumurta yediniz mi, oturmaktan kalçanız ağrıyıp, hatta uyuşup deli gibi sızladı ve yatmak istediğinizi anlatamadınız mı, üşüdüğünüzde üstümü ört demek peki...
İşte bu iletişim Martin'in hayatını kökten değiştiriyor, onun da inanılmaz çabalarıyla okumayı öğreniyor hatta işe bile giriyor. Kitabın sonunda ise gerçek aşkı buluyor hem de özrü olmayan, onu da özürlü görmeyen biriyle.
Kitap mutlu sonla bitiyor ama özellikle bakımevinde yaşadıklarını anlattığı bölüm içinizi yakıyor.
Nasılsa bilmiyor, bilse de kimseye anlatamaz diye yapılan işkenceler insanın kalbinde bir acı olarak kalıyor.
Kusmuğunu yedirenler mi, tecavüz edenler mi, banyodan sonra soğuk bahçede çıplak bırakanlar mı, hepsini okurken gözleriniz doluyor. Ve o bakımevine giderken yolda annesi devamlı ona; "sana orada çok iyi bakacaklar" diyor. Kabus gibi...
Onun cümleleriyle;
Öcü adam yada öcü kadın değillerdi, sıradan göze çarpmayan insanlardı. Belki de dışarıdan bakınca bomboş bir kabuktan faydalanma fırsatı, onları asla aşmaya cesaret edemeyecekleri çizgiyi geçmeye teşvik edene kadar tamamen suçsuzlardı.
Annesi tedavi olamayacağını anlayınca, intihara kalkışıyor ve Martin'i bakımevine devamlı yatırmak istiyor, en büyük kabusu gerçek olacak diye ödü patlasa da babası asla onu bırakmıyor, yediriyor, yıkıyor, her gün götürüp getiriyor.
Evde kavga eksik olmuyor tabii bu durumda, şiddetli bir kavganın ardından, annesi ağlayarak Martin'e; Ölmelisin, ölmek zorundasın diye feryat ediyor. Asırlar geçse de bu söz nasıl unutulur ki...
Daha fazla ayrıntıya girmeden, diyeceğim o ki; bu kitabı alın ve başucu kitabı yapın. Sadece ne kadar şanslı biri olduğunuzu anlamak için bile okunması gerekiyor.
Arka Kapak yazısı;
Bedenim, içinden kaçamadığım bir hapishane:Konuşmaya çalışsam, sessizim; kolumu kaldırmak istesem, yerinden oynamıyor. Zihnim sıçrıyor, atlıyor, parende ve taklalar atarak zincirlerini kırmaya çalışıyor, gri bir dünyada aniden çakan bir şimşek gibi pasparlak renkler çıkarıyor. Ancak kimsenin haberi yok çünkü onlara söyleyemiyorum. Beni boş bir kabuk sanıyorlar. Hani bazı filmler vardır, insanlar hayalet olarak dünyaya geri döner ama öldüklerinden haberleri yoktur. İşte halim aynen öyleydi, insanlar beni görmeden bakıyordu ve nedenini anlayamıyordum. Bedenime hapsolmuştum.
Hayalet Çocuk; 309 sayfa ve Pena Yayınlarından çıktı.
Kelimeler hayatınızdan hiç eksik olmasın...
Sevgilerle;
İlginizi çekebilecek kitap özetleri;
- AGAPİ / Sarah Jio - Yeni !!
- Ay Hadi İnşallah! / Pucca
- CEHENNEM / DAN BROWN
- ENDGAME-Çağrı/J.Frey-NJShelton - Yeni !!
- USTAM VE BEN / ELİF ŞAFAK
- Uçurtma Avcısı (Khaled Hosseini)
- Ve Dağlar Yankılandı...
- İMARET / Y.Kalpouzos - Yeni !!
0 yorum:
Pekiii sen bu konu ile ilgili ne düşünüyorsun? Yorumunu yaz ben Özlem e iletirim... :))