Ailenin en küçüğü ve ayrıca tek kızı olarak tüm ilgi sizin üzerinizdeyken ufak bir bebeğin hayatınıza girmesi ilk başta tam bir kaos yaratır beyninizde.
O hep ağlar, anneniz kızıp bağıracağı yerde tüm ilgisini ona verir, babanız işten koşa koşa onun için gelir, prenseslik günleri artık geride kalmıştır....
Tipi de zaten bişeye benzemez ki,
oyuncaklar ona alınır, bak ablası ne tatlı dediklerinde de sırıtmanız beklenir,
daha nelerrr.
Bebeğe karşı en ufak hareketinizi
misafir gelince ballandıra ballandıra
anlatırlar “Aaa evet çok kıskanıyor, geçende böyle böyle dedi, evet
yazık 7 sene sonra zor tabii ilgiye alıştı” bari yanımda yapmayın dedikodumu,
hay Allam yaaa
Doğduğu günü hatırlıyorum, teyzeme
götürdü babam beni, “eve gelince kardeşin olacak, burada bekle” diyerek. Oooo
acaip heyecanlıyım, birlikte oyun oynayacağız, Duygu nun, Özgen in kardeşleri
gibi her dediğimi yapacak, evde de hiç canım sıkılmayacak ...
Ve işte beklenen an; eve geliyoruz.
O da ne! Bu ufacık, kapkara, kedi kadar bişey . “Bu mu kardeşim” diyorum
“istemem ben bunu”.
Hani oyun oynayacaktık, kimse
bana böyle ufak doğacağını söylememişti. Sürekli de ağlıyor zaten, istemem geri
verin. Ben kardeş isterim dedim size, bu neeee!!!
Büyük bir hayal kırıklığıydı
benim için, sonrası daha da vahim elbet. Babam işten geliyor elinde kocaman bir
ayı nasıl seviniyorum, kime Mehmet e :( Çünkü ben abla olmuşum.
Biraz büyümeye başlayınca
anlıyorum kardeşin eğlenceli birşey olduğunu. Sabahın köründe kaldırıyorum onu,
herkes uyurken, Hugo lu t-shirt ünü giydirip, babamın fotoğraf makinasını da
gizlice aşırıp; film bitene kadar resmini çekiyorum bahçede. Bu arada nedendir
bilinmez burnuna da mandal takıyorum :) Acımaz canımmmm
Annem o aralar nerede bilmiyorum
sanırım merdaneli makinası ile elleri patlayana kadar çamaşır yıkamakla meşgul
olsa gerek. E kolay değil, şimdiki gibi rahat değil herşey.
Mehmet i ben uyutuyorum, ben
gezdiriyorum, herşeyinden ben mesulüm yani. “Küçük anne” diyorlar bana pek bir
hoşuma gidiyor. Mesela uyutmam lazım di mi. Çekiyorum yorganı kafamıza “ses
çıkarma, dışarıda canavarlar var” diyorum, yazık ses çıkarmadan, korkudan
uyuyup kalıyor. Bu kadar da vefakarım , tüm bilgi birikimimi kullanmışım onun
için :)
Tabi yaramazlıkta sınır yok
bizde... Annemler evde yokken puf ları ters çeviriyoruz güyya biz korsanız,
onlarda gemilerimiz. E kılıç da lazım ama di mi... Annemin örgü şişlerini karşılıklı
tutuyoruz, ooo kendimizden geçmiş şekilde kılıççılık oynuyoruz o an. Çat çut
sesler çıkıyor nasıl de eğlenceli. Bir ara kardeşim öne doğru hamle yapıyor
benim şişte direkt kafasına giriyor .
Şu an dürüst düşününce; ondan
çok kendime üzüldüğümü farkediyorum. Kafasının delinmesi değil de annemlere
bunu söylemesi daha korkunç gözüküyor gözüme.
10 yaşında çocuğun ilkyardım
bilgisini de düşünürsek, kafasından akan kanları gördüğümde yaraya gazete
kapatmamı da mazur göreceksiniz.
Kafasını çeşmenin altına
sokuyorum ama tehdit etmeyi de unutmuyorum; “ bak babamlara söylersen sana
şimdi yardım etmem, ölürsün” diye. Söz veriyor yavrucuğum.
Sanırım soktuğum şiş, kafayı
delmemiş. Sadece, derisinin altında kalmış. 10-15 dakika sonra gazete baskısı
sayesinde durduğunda anlıyorum.
Anemler gelince ortada hiç bir
delil yok, çok rahatım, ama bizimki dakika bir, gol bir; nasıl sabretmişse
korkudan, patlayıveriyor “anne; ablam kafama şiş soktu”. (Pis ispiyoncu)
Annemlerin suratını varın siz düşünün...
Kardeşimin derdi elbet bu
kadarla da bitmiyor, evdeki ayna benim boyumun ereceği yerde değil, basmak için
birşey ararken ütü gözüme ilişiyor. Ooo süper, çıkıyorum üstüne melül melül
kendimi izlerken o da ne! Ütünün sapı kırılıveriyor. Şimdikiler sağlam , o
yıllarda dandirikten bişey zaten de anneme bunu nasıl anlatırım. İnce zekam iş
başında, sadece bana bir kurban lazım; Mehmet...
Ütüyü eski haline getiriyorum,
diyorum ki “Mehmet aynaya baksana süper gözüküyor, ütüye basarsan görebilirsin”
Ayağını koymasıyla ütü parçalanıveriyor, bak şu yaramaza... Aaa diyorum annem
çok kızacak şimdiii
Aynı taktiği bir gün ebeveynlerime
karşı da kullanıyorum. Annemlerin yatak odasındayım. Ayak ucundaki tahtaya
oturuyorum, yine karşıdaki aynada kendimi kesmekle meşgulüm elbet :)
O anda küt diye bir ses ve ben
yerdeyim. Ne oluyor derken bakıyorum yatak başlığının vidaları kırılmış. Ya
arkadaş kilolu bir çocuk da değilim ki, bi damlayım nasıl herşey parçalanıyor
anlamadım gitti.
Neyse güzelce başlığı eskisi
gibi yerleştiriyorum ve sıvışıyorum odadan. Gece uyurken bir gümbürtü geliyor, kalbimde
de aynı gümbürtü kopuyor o an.
Sonuç mu; sabah gururlu gururlu
dolaşan bir baba, sanırım içinden şöyle diyordu “aslan gibi adamım yatağı bile
parçaladım, heyyt beaaa”
Koray hemen tongaya düşmüyor
elbet “kızım çok kızarlar bize” Diyorum ki “babam onları ben kırayım diye satın
aldı, parasını ödedi korkma”
Bütün tuğla yığınını tek tek
parçalıyoruz, deli gibi yerlere atıyoruz, taşla eziyoruz, üzerinde tepiniyoruz.
Neden sonra arkada bir bağırışlar, inşaat sahibi ve polisler peşimizde,
Alllaaaaa kaç kaç diyorum, e baban falan demeye kalmadan, bir traktörün altına
saklanıyoruz.
Sonradan babamdan parasını
aldılar mı , yoksa bulamadılar mı bilmiyorum. Babam da uzun seneler geçmesinden
dolayı pek net hatırlayamıyor.
İşte böyle bir kızın kardeşi
olmak bitmez eziyet demek. Mesela annem giderken Özlem evi topla, bulaşıkları
yıka diye tembih etmişse; hemen o zamanın meşhur dizisi A Takımı’nı çeviriyoruz;
O Mördak ben Ti (isimler böyle bizde) ben temizlik yapıyorum, Mehmet in de
ayaklarının altına puf u koyup bulaşıkları yıkatıyorum (6 yaşındaki çocuk ne
anlarsa bulaşıktan). Ufaktan yetiştirdim ben onu, şimdi rahat ediyorsa tüm
tebrikler bana gelmeli :)
Mahalledeki kız arkadaşlarımla
inceleme yapıyoruz vücudunda, erkek hiç görmemişiz ki o güne kadar , ilginç
geliyor. Aaa kutusu farklı bunun...
Sonra bir de psikolojik işkence
var elbet; beni kızdırdığında başlıyorum anlatmaya. Senin annen kötü kadındı ,
baban da ayyaşın tekiydi, benim vicdanlı babam sana acıdı da bizim eve aldı . Sen benim
kardeşim değilsin evlatlıksın...
Kuzucuğum iki gözü iki çeşme
ağlardı, çocuklar çok vefasız oluyor gerçekten. Türk filmi dozunu çok
kaçırmışım o aralar anlaşılan.
Dozu kaçırdığım ilkokul
arkadaşıma da anlattıklarımdan belli;
O zamanlar bize
oynamaya geliyor. Canım sıkılmış olacak ki “senin annen hep bize geliyor,
babamla görüşüyor, kardeşin de aslında benim kardeşim, annen aldatıyor babanı”
diyorum.
Ya arkadaş senarist olacak
çocukmuşum da engellemişler beni. Yeşilçam ın meşhur çocuk senaristi Özlem...
Neyse ertesi gün ilkokul
öğretmenim, bana sınıfın ortasında okkalı bir tokat atınca gerçeklerle yüzyüze
kalıyorum. Pis ispiyoncu, yememiş içmemiş öğretmene şikayet etmiş beni. (valla
yıllar geçti, umarım affetmiştir beni, bazen görüyorum da selam veremiyorum
kıza utancımdan)
Günler böyle, bana eğlenceli, etrafımdakilere
işkence şeklinde ilerledi. Kardeşim zamanla en yakın arkadaşım, sırdaşım oldu
çıktı. Her arkadaş ortamıma girdi, üniversiteye gittim sık sık yanıma geldi. Sonra
o gitti ben onunla kaldım. Birlikte ayrı eve çıktık. Aynı iş yerinde çalıştık. Erkek
arkadaşlarımı hep o tanıdı, en gizli sırlarımı hep onunla paylaştım. Tatillere
hep onun işbirliği sayesinde kaçabildim :) (annem duymasın)
İyi ki bir kardeşim olmuş
diyorum şimdi düşününce, gözümün önünde büyüyüşünü izledim. İlk içki içişi, yaptığı
hatalar, acı çektiren kız arkadaşlar hepsinde yanındaydım. Bazen üzülerek,
bazen mutluluktan ağlayarak, hayatına çok da müdahale etmeden, onu dinleyerek destek
olmaya çalıştım. Abla değil de arkadaşı olmaya, yargılamaktan çok anlamaya da.
Büyüdü okulu bitirdi, sevgililer
eskitti, THY ye işe girdi, ayrı eve çıktı. Ben hala sesini duymadan yapamam, o
da ilk beni arar, ne zaman heyecanlansa, mutlu olsa...
Kardeş bu dünyada insanın sahip
olabileceği en güzel şey, biraz evlat gibi, biraz arkadaş. Allah bizi hiç
ayırmasın inşallah, Amin...
Not: Kendi yaramazlıklarımdan dolayı ileride çocuklarım olursa ne yaparım diye düşünmeden edemiyorum. Büyüğüne güven
olmaz zaar :)
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- ACI BİR BABALAR GÜNÜ... - Yeni !!
- ALİAĞA - İZMİR
- BEN GELDİM...
- BUTİK KURABİYE - NÜANS
- BİZ NASIL AŞIK OLDUK !!!
- DOĞU YA DOĞRU - 3
- DOĞUM GÜNÜ SÜRPRİZİ....
- DÜĞÜN DAVETİYESİ
- DÜĞÜN HAZIRLIKLARI...
- DÜĞÜN İÇİN SLAYT GÖSTERİSİ
- DİNİ NİKAH...(EVLENİYORUZZZ)
- EV-LE-Nİ-YO-RUUUUMMMMM...
- EVİMİN DEKORASYONU GELMİŞ
- Evlenince ilk defa anne demek!
- Evlilik Teklifi, Kız Kulesi, Ağva
- HAVA ALANINDAN...
- Hissetmek
- KIZ İSTEME MERASİMİ
- KUAFÖR GÜNLÜĞÜM... - Yeni !!
- KURABİYE AŞKINAAAAA....
- LAZER EPİLASYON HAKKINDA...
- NİŞAN TÖRENİMİZ...
- SEVGİLİYE HEDİYE...
- Sevgiliye sürpriz video ...
- YILBAŞINDA BURCU GÜNEŞ..
- YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE...
- ÇEŞME DE 2 BLOGGER... - Yeni !!
- ÇİKOLATA KURSU...
- ÖZLEM PILATES YAPIYOR
çok esprili ve içten,yazık kardeşiniz bayağı çekmiş sizden anlaşılan,ne mutlu bu kadar yakın olabilmek,bu arada kendinizle ilgili bilgi bulamadım,özgeçmiş gibi,insan merak ediyor ,nerde okudunuz,kaç yaşındasınız,burcunuz ne falan (çok mu meraklıyım ben de ).merakımı mazur görün lütfen.
YanıtlaSilMehmet i çok seviyorum iyi ki kardeşim olmuş, en iyi arkadaşım benim. Çok eğlenceli ve gülümseten yıllardı. Benden çok çektiği doğrudur daha buraya yazmadığım anılarımız da bayağı var.
SilSayfanın üstünde Ben Kim miyim? kısmı var orada kendimden biraz bahsediyorum. Bu arada burcumda Başak :)
http://www.yollardahayatvar.com/p/ben-kim-miy-iyi-yapamayacagn-dusundugu.html
sonradan farkettim,okudum canım.ben seni nedense ikizler sanmıştım,hayat dolu,maceraperest,çocuksu ya da yay,yükselenin de olabilir belki,ama titizliğin ve ayrıntılara çok önem veren biri olman başak olduğunun kanıtı.
YanıtlaSilBaşak :)) Titiz, dakik, düzenli, planlı :)) Yükseleni mi bilmiyorum bi araştırayım bakim :) Senin burcun nedir
Sil