Romantik yol aslında Almanya'nın en eski seyahat rotası, Almanya ile Romantik kelimesi zıt kavramlar gibi dursa da
sıkıcı, disiplinli, çalışmaktan başka bir şey düşünmeyen insanları, gri rengi ve sanayileşmeyi çağrıştırsa da aslında tam olarak öyle değil.
Benim gibi önyargılarınız varsa hemen şimdi o sıkıcı düşünceleri bir kenara bırakın, Würzburg'dan Füssen'e kadar olan 350 Km'lik romantik yolu birlikte arşınlayalım. Ortaçağdan kalma kasabaları, beli incecik gösterip göğüsleri ortaya çıkaran kıyafetleri (dirndl) ile tam anlamıyla Romantik Almanya'yı keşfedelim.
Rothenburg'un büyülü atmosferini ardımızda bırakıp Schillingsfürst'e geliyoruz. Saatin erken olmasından dolayı mı yoksa normalde de bu kadar sessiz bilemiyorum, yollar boş, evlerin kapıları kapalı, dışarıda hiç çocuk yok, ki bu Türkiye den gelen biri için inanılmaz garip tahmin edersiniz ki.
Burası; tarihi Alman hanedanı Hohenlohe Prensliğinin ikametgahı. Arabayı parkedip sokaklarında turluyoruz. Almanya'nın en iyi güneş alan yerlerinden birindeyiz şu an. 545 metre rakıma sahip, 2833 nüfusu var :)
Şehrin sembolü çok uzaklardan bile gözüken Barok Kalesi.
Şehrin sembolü çok uzaklardan bile gözüken Barok Kalesi.
Dik yokuşlu kalenin yolunu tırmanıyoruz, manzara yukarı çıktıkça güzelleşiyor.
Yeşilliklerin arasındaki kaleye girişte 5 Euro alıyorlar, içini gezemiyoruz çünkü; gittiğimiz saatte kapalı. Bahçesi ve giriş katını görebilirsiniz diyor görevli. Sezonu Nisan-Kasım arası, diğer zamanlar kapalı ne yazık ki
Bu arada önünde Arman'ı taşıyan sevgilimi gören tüm turistlerde böyle şaşkın ve tatlı bir gülümseme oldu.
Kalenin bahçesinde, içinde yırtıcı kuşların olduğu kafesler gözümüze çarpıyor. Yaz sezonunda gösteri yapıyormuş bu arkadaşlar. Biz tabii daha ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz, sanıyoruz ki sarayda resimli duvarlar selamlayacak bizi, güzel kapısından girer girmez bu fikri rafa kaldırıyoruz elbette.
Korkunç bir giriş, öldürülmüş ve içi doldurulmuş hayvanlar, vahşet :(
Sevgilimin sırıtarak poz verdiğine bakmayın, acilen terkediyoruz burayı, zaten terketmesek ne olacak ki, başka yeri gezmemiz de yasak :)
Alttaki resme dikkatle bakın, oğlunu doldurulmuş ayıdan bile korumaya çalışan bir baba göreceksiniz:) Biraz daha yaklaş diye ısrarıma rağmen, 2 adımda uzakta duran ve oğlu görüp, korkmasın diye yüzünü kapatmaya çabalayan :)
Hayvanlar bile sadece karnını doyurmak için öldürürken bizim bu yaptığımız nedir acaba, duvarına asmak, sergilemek için spor olsun diye öldür, içini doldur.
Korku filmi sahnesine benzer kaleyi ardımızda bırakıp yol üstünde gördüğümüz, genelde yaşlı turistlerin doldurduğu restoranda bir mola veriyoruz.
İçimize sıcak bir şeyler gitsin, gördüklerimizi unuttursun diye sütlü kahve sipariş ediyoruz ki Almanya da kahve içmenizi şiddetle öneririm.
Rothenburg'da sipariş ettiğim çorbanın nescafe bardağında geldiğini yazmıştım, burada ise kafam kadar bir çorba kasesinde kahve önüme gelince gülmeden duramadım.
Hayatımda içtiğim en küçük çorba ve en büyük kahve olarak hafızamda yerini aldı. Bi tutturamadık bu işi.
Hayatımda içtiğim en küçük çorba ve en büyük kahve olarak hafızamda yerini aldı. Bi tutturamadık bu işi.
Sessiz sokaklarında turluyoruz, her yer tertemiz, bakımlı, hani annelerimizin her zaman temiz ama hiç kullanılmayan misafir odaları gibi.
Annemin de böyle bir odası var, evin en güzel deniz manzaralı ve büyük odası olur kendileri. Tek anlamadığım misafire ayrılan bu oda, misafir gelince de kullanılmaz. Daha samimi olduğundan oturma odasında ağırlanır. Salon kardeşe tek girilebilen zaman temizlik günleri. Mütemadiyen temizlenir, tozu alınır ve bir daha ki temizliğe kadar kapısı kilitlenir. Ahh annemmm, bu yazıda bile kulaklarını çınlattım :)
Schillingsfürst, kalesi açıkken giderseniz keyifle 1-2 saatinizi alabilecek, düzenli sessiz bir yer. Programlarınız yaparken göz önüne almakta fayda var.
Schillingfürst'ten ayrılıyoruz hava kapatıyor sadece mavi bir delik gözüküyor gökyüzünde, sanki gelecekten biri ışınlanacak gibi, durup resimliyorum, böyle bir anı kaçırmak istemem sonuçta. Fakat ne gelen var ne giden çok fazla geleceğe dönüş filmi izlemişim sanırım.
Şaka bir yana da bir yandan yağmur çiseliyor bir yandan da Arman'ın uyku vakti geldi. Bu demek oluyor ki önümüze çıkan ilk kasabada 2 saat gezeceğiz Arman da kanguruda uyuyacak :( İnşallah büyük bir kasabaya denk geliriz diye dua ediyoruz o an.
Veeee karşımızda renkli binaları, ucube heykelleri ile Feuchtwangen ...
Kiraladığımız cici BMW mizi parkedecek bir yer arıyoruz, nasılsa ufak bir kasaba bırakalım bir yere deme şansımız yok ne yazık ki.
Şu gördüğünüz alete para atıp 45 dakikalık otopark hakkı kazanıyoruz, yok daha çok kalacağım derseniz bizim gibi 45 dakikada bir gelip para atıp yeni fiş almalı ve ön camınızdan gözükecek bir yere koymalısınız. Nedeni ise şu gördüğünüz bayan, kendileri araç araç gezip saatiniz doldu mu, biletiniz var mı diye kontrol edip ceza yazmakla meşgul çünkü.
Resmini çekeceğim diye bayağı uğraştım, ne zaman makinayı kaldırsam gözümün içine ters ters baktı, sevgilimi yem olarak kullanıp çekebildim sonunda.
Kasabaya girişte Marktplatz ve ortasındaki Barok tarzı çeşme hoşgeldin diyor bize ve babasının kucağında uykuya dalan Arman'a.
Bu meydan Frankonya bölgesinin festival alanı aynı zamanda, o yüzden bu kadar renkli, bakımlı ve cıvıl cıvıl. Tabii bir de Bavarian Casino'nun da burada olduğunu unutmamak lazım.
Kasabanın en dikkat çekici yapısı Kreuzgang yani manastır. Geçmişi 12.yüzyıla dayanıyor. Her yaz burada çeşitli gösteri ve oyunlar düzenleniyormuş, bilgi almak için; tık tık!
Arkamdaki kiliseye karşı şu keyifli cafe de oturup bir kahve içtik diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü bizim bebe yürümezsek uyanır, o yüzden eğer ki siz giderseniz benim yerime de bir tane için olur mu?
Binaların hepsi özenle yapılmış, fotoğraf çekmeden geçmek mümkün değil.
Böyle binalar arası geçişli yapıları en son Floransa'da görmüştüm, altından yol geçse de problem yok :)
Birden çanlar çalmaya başlıyor, gürültüden uzaklaşmak için nereye kaçsak diye uğraşırken arka sokaklarına dalıveriyoruz. İşte ucube heykel bizi orada karşılıyor, tövbe tövbe çoluğun çocuğun psikolojisini bozacaklar, iyi ki Armanın üstü kapalı da görmüyor :P
Yok canım şaka yapıyorum elbette, biz de olsa sıkıntı olur ama insanlara bakıyorum da kimsenin ilgisini çekmiyor, neymiş efendim neyi yasaklarsan o insanı daha çok cezbedermiş.
Fotoğraf meraklısıysanız burası bir cennet.
Ayaklarımıza kara sular inmiş, eyvah park yerinin süresi bitiyor gidip yenileyelim diye koşturmuş, oğlumuz da uyudukça uyumuş haldeyiz, karnımız acıktı, elbette oturmadan bir şeyler yiyeceğiz. Meydanda bulunan Brothaus Cafe tam da aradığımız yer. İnsanın bazen inanası gelmiyor, Almanyada ufak bir kasabada olsan da mekanlar çok keyifli, temiz ve bakımlı. Bana Midilli'yi hatırlattı; orada da minicik bir plajda bile olsan restoranları diğerleriyle aynı kalitede.
Sandviçler genelde domuz etli, son kalan peynirlileri kapıyoruz hemen, ısıtıp da veriyorlar şahane geliyor.
Sokakların arasında gezinirken wc ye denk geliyoruz, üff pistir diye düşünsem de el mahkum. Ama o da ne tertemiz bir mekan karşılıyor beni, hem de ücretsiz :) Almanya'da otobanlarda girdiğim wc ler bile pırıl pırıldı, hem de tuvalet kağıdı bile vardı siz düşünün gerisini. Biz de meşhur restoranlarda bile bulmak mümkün olmuyor bazen.
Merkezde bulunan turizm ofisinde hem romantik yol, hem de Feuchtwangen ile ilgili bir çok broşür var, biz biraz da can sıkıntısından Almanca, İngilizce, bu stantta ne bulduysak aldık, hatta şu anda evde sevgilinin eline verdim ve bana çevirmesini bekliyorum yazıya ilave edebilmek için.
O mu ne yapıyor "aaa bak Aşkım, Münih te var burada, aaa internet sitesi de varmış, bak başka kasabaları da anlatıyor..."
Yahu adam 2 kelime bilgi vereceksin, valla şu an Almanca kursuna gidip sular seller gibi Almanca okuyasım var o derece.
O mu ne yapıyor "aaa bak Aşkım, Münih te var burada, aaa internet sitesi de varmış, bak başka kasabaları da anlatıyor..."
Yahu adam 2 kelime bilgi vereceksin, valla şu an Almanca kursuna gidip sular seller gibi Almanca okuyasım var o derece.
Bir dakika sevgiliden bilgi geliyor;
Güney Almanya'nın en eski ve güzel semt müzelerinden biri varmış içinde. Bu kadar...
Valla tomar tomar kağıdı eve taşıdığıma mı, yayıntı olmasına rağmen sakladığıma mı yanayım :)
Kasabayı sanırım 5 defa tavaf ettikten sonra yani yaklaşık 2 saatin sonunda bizim minik kuzu uyanıyor ve biz de her 45 dakikada bir arabaya gitmekten kurtuluyoruz. Artık Feuchtwangen'e veda etme zamanı geldi.
Düzenli, keyifli bir yer burası fakat eğer ki festivale denk gelmediyseniz çok da eğlence beklemeyin derim ben.
Çıkıştaki büyük alışveriş merkezini arşınlıyoruz. Bu arada Arman uyanmış ve altını doldurmuş, etrafa mis gibi kokular yaymakta. Konuşmasından Türk olduğunu anladığım tatlı bir bayana soruyorum bebek odası nerede bulabilirim diye, o kadar tatlı Müllağğ diyor ki hala sevgilimle birbirimize söyler güleriz.
Fakat ne yazık ki Müllağ da bebek odası yok, görevliye derdimizi anlatınca, kendi mutfak/dinlenme odasına götürüyor bizi. Bir tarafta yiyecekler diğer yanda Arman'ın mis kokuları. Utanıyorum ama o kadar içten ve yardımcı ki anlatamam. Hatta çıkışta çantama tıkıştırdığım bezi bile elimden alıyor, ben çöpe atarım diye.
Kim demiş Almanlara soğuk insanlar diye.
Çoğu kasabanın çıkışında böyle alışveriş komplekslerine rastladık ve Arman'ın mama, meyve vs ihtiyaçlarını giderdik.
Bu arada tarihe not olarak düşsün, dişsiz Arman ilk defa dünya parası verip, bir defa bile elini sürmediği, dolayısı ile bizi kahrettiği Sophie'sini ağzına sokmaya başladı. Oh yarabbim..
Almanya dönüşü 2 tane diş de ağzında yerin aldı, yavrum son çare Sophie'ye sarılmış ne yapsın demek ki :)
Dinkelsbühl de görüşmek üzere kendinize iyi bakın.
Seyahatle kalın
Sevgiler,
Bir önceki yazı için buraya tıklayabilirsiniz.
Güney Almanya'nın en eski ve güzel semt müzelerinden biri varmış içinde. Bu kadar...
Valla tomar tomar kağıdı eve taşıdığıma mı, yayıntı olmasına rağmen sakladığıma mı yanayım :)
Kasabayı sanırım 5 defa tavaf ettikten sonra yani yaklaşık 2 saatin sonunda bizim minik kuzu uyanıyor ve biz de her 45 dakikada bir arabaya gitmekten kurtuluyoruz. Artık Feuchtwangen'e veda etme zamanı geldi.
Düzenli, keyifli bir yer burası fakat eğer ki festivale denk gelmediyseniz çok da eğlence beklemeyin derim ben.
Çıkıştaki büyük alışveriş merkezini arşınlıyoruz. Bu arada Arman uyanmış ve altını doldurmuş, etrafa mis gibi kokular yaymakta. Konuşmasından Türk olduğunu anladığım tatlı bir bayana soruyorum bebek odası nerede bulabilirim diye, o kadar tatlı Müllağğ diyor ki hala sevgilimle birbirimize söyler güleriz.
Fakat ne yazık ki Müllağ da bebek odası yok, görevliye derdimizi anlatınca, kendi mutfak/dinlenme odasına götürüyor bizi. Bir tarafta yiyecekler diğer yanda Arman'ın mis kokuları. Utanıyorum ama o kadar içten ve yardımcı ki anlatamam. Hatta çıkışta çantama tıkıştırdığım bezi bile elimden alıyor, ben çöpe atarım diye.
Kim demiş Almanlara soğuk insanlar diye.
Çoğu kasabanın çıkışında böyle alışveriş komplekslerine rastladık ve Arman'ın mama, meyve vs ihtiyaçlarını giderdik.
Bu arada tarihe not olarak düşsün, dişsiz Arman ilk defa dünya parası verip, bir defa bile elini sürmediği, dolayısı ile bizi kahrettiği Sophie'sini ağzına sokmaya başladı. Oh yarabbim..
Almanya dönüşü 2 tane diş de ağzında yerin aldı, yavrum son çare Sophie'ye sarılmış ne yapsın demek ki :)
Dinkelsbühl de görüşmek üzere kendinize iyi bakın.
Seyahatle kalın
Sevgiler,
Bir önceki yazı için buraya tıklayabilirsiniz.
0 yorum:
Pekiii sen bu konu ile ilgili ne düşünüyorsun? Yorumunu yaz ben Özlem e iletirim... :))