Yollarda Hayat Var...: Antik Zeytin Hotel

İtalya dönüşünde biraz da memleket havası, suyu diyerek kendimizi Bodrum'a ardından da Datça'ya attık.

Mevsim olarak şu soğuk günlerde, hepimizin yüreğini ısıtacak bir Bodrum kaçamağı yazısı olsun bu :)

İtalya'da 40 derece güneşin altında bir hafta boyunca adım adım gezmekten zaten pestilimiz çıkmış, dinlenelim, deniz, kuşlar, böcekler yaşayıp gidelim hayalleri kuruyoruz. Araştırmalarımız sonucu Göltürkbükü'nde ki Antik Zeytin Hotel aklımızı çeliyor.

Bulmak için biraz zorlanıyoruz, sanki yol üstünde olmasın, önüne gelen girmesin, bilenler misafirimiz olsun der gibi, saklı bir kapısı var ve yolda hiçbir tabela yok. Tam kaçamak yapmak için haberiniz olsun.

Biz İzmir tarafından geldiğimizden Torba sapağından giriyoruz, sitelerindeki tam tarifi şöyle;

Gündoğan-Yalıkavak-Göltürkbükü yazılı tabeladan saga dönüp, Göltürkbükü sapağına kadar devam ediniz. Sapağa ulaştığınızda anayoldan Göltürkbükü’ne sapmayınız. 500m daha anayoldan devam ettikten sonra sonra yolun sol tarafında Ahşap 2 kanatlı bir bahçe kapısı ve 2 adet yuvarlak değirmen taşı göreceksiniz. Giriş kapısının tam karşısında “Doğa Evleri” sitesi bulunmakta.

Biz navigasyonda oteli buluyoruz ama dediğim gibi cihazın bizi getirdiği yerde hiçbir belirti yok :) Telefon açıyoruz otele nokta atışı yapmak için, işte en sonunda gelebildik.

Dışarıdan pek bir şeye benzetemesem de içeri girmemle bu hayal kırıklığı kendini hayranlığa bırakıyor. Baba-oğul işletmesi burası ve her ikisi de inanılmaz yardımsever, güleryüzlü ve cool.

Öncelikle yol yorgunluğumuzu atalım diye bizi otelin restoran-cafe bölümüne alıyorlar. Yemekleri bu civarda namı duyulmuş olan baba yapıyor. Siz mesela bizim yaptığımız gibi "akşama balık yemek istiyorum" diyorsunuz. Bodrumdan tazecik balıklar alınıyor, enfes pişiriliyor, mezeler size özel hazırlanıyor, isterseniz restoran kısmında dilerseniz de odanızın verandasına hazırlanıyor. Bakar mısınız şu sofraya;

Restoranlarda yediğimiz sabahtan beri hazır bekleyen mezelerin tadı yok, sanki anneniz hazırlamış gibi.

Beklerken doğal ortamın ayrılmaz parçası keyifli kedicikler geliyor, kah kucağımızda kah ayaklarımızın etrafında mır mırrr yapa yapa edalı edalı dolaşıyorlar.

Şöyle karşıdan bakıyorum odalar nerede anlamak mümkün değil. Hepsi yeşilliklerin arasına saklanmış.

Burada her biri 30 m2 olan 10 oda mevcut, panaromik olarak deniz manzaralı. Gördüğüm an aşık oluyorum. Şu güzelliğe bakar mısınız.

Şömineli verandası, taş dekorlu odaları, banyosu ve özellikle kullandıkları sabundan, şampuana her şeyin kaliteli olması bende hemen bir kenara artı olarak kaydoluyor.

Müzik seti mevcut ve enfes cd ler, kubbeli tavanlar, kocaman camlar. İtalya'nın kuş gözü kadar otel odalarından sonra bize devasa gözüküyor sanırım. Hayat ne güzelllll....

Şimdi böyle yazıyorum diye sanmayın ki, otelle bir ilgim var, reklam yapmayan, sadece bizi bilenler gelsin diyen bir otelle tanıştırmak istiyorum sizleri. Maksat, kafa dinlemek için farklı bir konsept arayanlara faydamın dokunması :)

Odaya yerleştikten sonra, haydi denize diyerek kendimizi Türkbükü sahiline atıyoruz. Kindle da kitap okuyarak, denize girerek tüm yorgunluğumuzu atıyoruz.

O günlerde hamile olduğumu bilmediğimizden, sevgili de "denizde çok kalma, üşüdün sen, atlama, zıplama" diye Gestapo'luk yapmıyor haliyle. Daha özgür günlerim yani :)

Ohh be dünya varmış...

Gece odaya ağaçların arasından giderken ürksem de, taş odada çok tatlı bir uyku uyuyorum. Sabah erkenden kuş sesleri ile uyanıyorum, insanda stres mtres kalmıyor.

Akşam kahvaltı yapmak için saat vermiştik, aşağı indiğimizde her şey hazır bizi bekliyor. Fırından çıkmış sıcacık ekmek kokusu, bahçeden toplanmış sebzeler, zeytinler.

Harika bir kahvaltının ardından Datça-Palamutbüküne doğru yola koyulma vakti geliyor, dilersek bize yolluk sandviç hazırlayacaklarını söylüyorlar ama o kadar çok yedik ki bir lokmalık bile yer yok midemizde.

Her güzel şeyin bir sonu var ne yazık ki, bu doğal ve keyifli otelden ayrılırken burayı özleyeceğimi fark ediyorum. Her şey harika fakat elbette güzel şeylerin bir bedeli var. Burası da ucuz bir mekan değil. Fakat değer mi derseniz kesinlikle evet.

Datça-Palamutbükü'nde gideceğimiz otel artık aile otelimiz gibi oldu; Palmaris Apart. Geçen sene az vakit ayırdığımız için üzülmüştük, bu defa birkaç gün fazla kalacağız. Önceden de yazmıştım Maldivlerin denizinden sonra en çok beğendiğim deniz suyu burada. Berrak, etrafını otellerin sarmadığı, sudan çıkmak istemeyeceğiniz kadar harika bir yer.

Palamutbükünü bir başka yazıda anlatayım ki sıkılmayın:) Soğuk günlerde içinizi Bodrum ile ısıtabildiysem ne mutlu bana...