Bugün adada 2. günümüz, büyük bir heyecanla sabah 08:30 hazırlanıp kahvaltıya iniyoruz, bizim esnek kahvaltı gerçekten zengin.
Yurtdışında zeytin, domates bulmak pek kolay olmuyor çünkü :)
Şık kahvaltı salonunda karnımızı iyice doyuruyoruz. Biraz Mytilene de dolanıp tekrar otele dönerek bavulları alacağız. Arabayı almaya hiç gerek yok, yürüyerek geziyoruz. Öncelikle dün akşam kapalı olduğu için sadece dıştan görebildiğimiz Agios Therapondas Kilisesine gidiyoruz.
Aramızda kalsın; yine de mum yakmayı ihmal etmiyorum :) Kilisede adı geçen Aziz Therapondas kim derseniz size anlatayım;
MS 7.yüzyılda yaşamış, Almanya doğumlu kendini dine adamış biri. Hristiyanlığa o kadar içten bağlıymış ki halk onu psikoposluk makamına layık görmüş. Kutsal Kudüs topraklarında ibadet için bulunduğu sırada bir mucize ile yahudi bir annenin ölmüş oğlu dirilmiş.
Bu olaydan sonra insanların yoğun ilgisinden kaçmak için Kıbrıs'a gittiği sırada Hz İsa'ya olan inancını reddetmediği için Araplar tarafından öldürülmüş. Resimde göreceğiniz lahitte ise; Aslen midillili olan Macar-Eflak metropoliti ignatio'nun bozulmadan saklanan naaşı bulunmaktaymış. / valla metropolit ne ben de bilmiyorum :)
Bizim camilerin çoğu bakımsızlıktan ağlıyor, burada ise sanki daha yeni boyanmış, parlatılmış herşey. Zaten Midilli'de en çok şaşırdığım şey, dağ köylerinin bile inanılmaz bakımlı oluşu. Yolları, kiliseleri her yer pırıl pırıl, bunda nüfusun az oluşunun da etkisi var sanırım.
Sokak aralarında gezerken bir sürü arabanın ölüme terk edilmiş halini görüyoruz. Bu araçlar ekonomik kriz olunca bankaların lüks arabalara el koymaları, fakat onları alacak birilerini bulamadıklarından kenarda çürümeye bıraktığı araçlar.
Ada halkının önceden evinde tava-tencere bile yokmuş, herkes dışarıda yermiş. Krizden sonra yavaştan almaya başlamışlar diye de duydum. Aslı var mı bilmiyorum.
Otele geri dönüyoruz bavul topla, ödeme yap derken, resepsiyondan verdikleri broşürleri inceliyorum.
Yunanca çok karışık gibi görünse de biraz incelerseniz aslında ne kadar basit olduğunu göreceksiniz. Birkaç harfi öğrenirseniz gezerken, tabela okurken daha rahat edebilirsiniz. Genelde tabelaların altında Latin harfleri var fakat birkaç tabelada Yunanca okuyabilmek bize fayda sağladı açıkçası.
Kolaylık olması açısından tabloyu koyuyorum. İlk sütun Yunan Alfabesi, 3.Sütun nasıl okunduğu...
Mini arabamıza atlayıp adanın güneyine doğru yola koyuluyoruz. Programı ben yapmışım omuzlarımda ağır bir sorumluluk var :) 2 Çizgilik benzinimiz bitmesin diye yakıt alabileceğimiz bir yer arıyoruz. Adada onlarca kez gördüğümüz sevgili şirketim BP ye giriyoruz, ben de bir hava bir hava sormayın.
Ayaklarımın yere değmesi çok çabuk oluyor, istasyon daha faaliyete başlamamış bile :) Biraz daha ilerleyince Avin marka istasyona dalıyoruz. Fiyatlar Türkiye'ye yakın. 40 Euro'luk Benzin alıyoruz, sonraki günlerde 5 Euro'luk daha alınca, 350 Km yol yapabildik.
Bu arada pompacıların ikisi de sarışın bayanlardı. Oralarda garip karşılanmıyor tenha bir benzinlikte bayanların çalışması, Aman gözünüzü seveyim sakın Türkiye'ye geleyim demeyin :)
Otelde verdikleri broşürde Vrana Zeytinyağı Fabrikası-Müzesini mutlaka gezmemizi tembihlemişlerdi. İlk durak böylece belli oldu.
Plomari'ye giderken yolumuzun üzerindeki Papadatos ta bulunuyor. Eski bir zeytinyağı fabrikasını müzeye dönüştürmüşler. Yol üzerinde bolca tabela var yani geçtik diye üzülmeyin kaçırsanız bile bir sonrakinden girebilirsiniz. Giriş kısmında yol çok dar büyük bir arabayla girmek mümkün olmazdı sanırım.
Otoparkına aracı bırakıyoruz, müzenin karşısındaki kapı açılıyor, hiç susmayan bir bayan kocaman gülümsemesiyle karşılıyor bizi. Anlatıyor da anlatıyor, yahu arkadaş bildiğimiz Ayvalıktaki yağ fabrikalarından işte, 40 saat ne anlatıyorsun, bir fark sizinkiler bakımlı.
Türküz deyince fabrikadaki ilgili bölgenin numarasını girerek hakkında Türkçe bilgi edinebileceğimiz bir alete 1 Euro verip alıyoruz. Türkçe yazılmış broşürlerden de veriyor ablam. Giriş kişi başı 3 Euro.
Adanın en büyük gururlarından (anlatırken gözleri parlıyor) Nobel ödüllü şair Odissea Elitis'in dedesi tarafından kurulmuş burası. Ahh Orhan Pamuk seni mahkemeye verip, hapislerde çürütmek isteyenlerin kulakları çınlasın.
Midilli ve Ege de kurulan buhar makinalı fabrikaların ilklerinden. Zamanının en iyi sanayi kompleksi. İç avluda bulunan kocaman bacasında resim çekilmek keyifli ve karşısındaki güneş saati hala zamanı göstermeye devam ediyor.
1970 yılının başına kadar faaliyet göstermiş sonrasında ise kaderine terk edilmiş. Kar amacı gütmeyen Arhipelagos mülkiyeti devralarak müzeye dönüştürmüş. Hatta en önemli Yunan ressamlar tablolarını müzeye hibe etmişler, bir odası böylece resim galerisine dönüştürülmüş.
Bu kadar bilgi yeter sanırım. Alet edevatı teslim edip düşüyoruz yine yollara; döne dolaşa ilerliyoruz, yol kenarlarındaki minyatür şapeller dikkatimizi çekiyor. Trafik kazasında ölen kişilere öldüğü noktada bu şapellerden dikiyorlarmış. Hem ölünün ruhu rahat etsin diye hem de araç kullananlara dikkatli olmalarını vurgulamak için.
Ama biz "ayyy acaba içinde ne var, ayy bu ne tatlı derken daha çok kaza yapabilecek pozisyona geliyoruz elbette :)
Bu şapellerden bazı evlerin önünde de gördük, sanırım o evlerde sevdiklerini kaybedenler var, bunu anlamak pek zor olmadı. Valla ev sahibinden dayak yeme pahasına içini bile fotoğrafladım sizin için, sevgilim ve Elif beni tanımıyormuş gibi yapıp yanımdan kaçtılar bunu da belirtmek isterim.
Bir bardak (içinde eskiden su olduğunu tahmin ediyorum), bir de kutsal kişilere ait resimler var. Ben amcaları tanımıyorum valla :) Alt zemininde kum döşeli.
Gezimiz boyunca gördüklerimiz trafikte çok can kaybı olduğunun kanıtı, o kadar dar ve virajlı ki dikkat etmek şart. E bir de çek Uzoyu düş yollara bu da pek sağlıklı değil.
Yol demişken öğleden sonra trafikte sadece turist arabaları gördük, herkes o saatlerde siesta yapıyor burada. Rahat adamlar demiş miydim :) kriz mriz Yunanlılara vız gelir...
Bu arada hiç trafik çevirmesi de görmedik ayrıca belirtmek isterim.
Plomariye yaklaştığımızda sol tarafta Plomari uzo fabrikasını görüyoruz, burası gezilemiyor. Biraz daha ileride tam girişte, ön kısmında müzesi bulunun 150 yıllık Barbayanni Uzo'ya geliyoruz. Adada 16 adet uzo fabrikası var bu da onlardan biri.
İçeri girer girmez sarhoş olabilirsiniz, kokudan! işte anladınız siz onu :) Uzun saçlı tam adalı bir tip anlatıyor da anlatıyor.
Siz şunu bilin Barbayanni iyi bir marka, aile şirketi olarak çalışıyor, zaten siz atletli ve ayakkabısının üzerine basan amcaları görünce kurumsal olmadığını şıp diye anlıyorsunuz, en hafif alkolü olan yeşil şişesi, sonra sırasıyla mavi,uçuk mavi... diye gidiyor. En serti %48 alkollü siyah renk olanı.
'Fotoğraf çekmek yasak' yazısının altında, "birkaç poz çekebilir miyiz" diye soruyoruz. El mahkum izin verecek, çünkü gözler ponçik ponçik, suratlar gayet şirin.... O da abartmayın demekle yetiniyor :)
Bu arada birkaç yerde daha göreceğimiz gibi İzmir Enternasyonal Fuarı katılım belgelerini en görülebilecek yere koymuşlar.
Orada size istediğiniz uzoları denetiyorlar, abi sen sarhoş olmak istiyorsan gel hepsinden doldur iç valla, bizi pek sarmadı. Alttaki resimde Elif suyu yeniden keşfediyor :)
Biz uzocu değiliz ama el mahkum eşe dosta satın alıyoruz. Normalde 20'lik şişelerde satılıyor, tabii almak isterseniz litreliği de mevcut. Adada gezerken fiyatları karşılaştırdık, en ucuz uzo burada.
Biz uzocu değiliz ama el mahkum eşe dosta satın alıyoruz. Normalde 20'lik şişelerde satılıyor, tabii almak isterseniz litreliği de mevcut. Adada gezerken fiyatları karşılaştırdık, en ucuz uzo burada.
Biz mavi olanından aldık. 0.20 litreliği 3,6 Euro, bir litreliği ise 10,5 Euro idi.
Karnımız zil çalarken Plomariye giriyoruz. Burası Barbaros Hayrettin Paşa'nın doğduğu yer. Hemşehri sayılırız bir nevi :)
Sahilde ilerleyelim güzel bir tavernada yeriz derken birden ortalık karışıveriyor. Millet bağırıyor, el kol hareketleri. Yaaa tamam blog yazarıyım, seviliyorum falan ama o kadar da ünlü değilim abartmayın.
Meğersem arabayla geçtiğimiz 10 metrelik yola girilmiyormuş, orası yaya yoluymuş :(
Meğersem arabayla geçtiğimiz 10 metrelik yola girilmiyormuş, orası yaya yoluymuş :(
"Türk şoförü" görüp sersemlemiş Avrupa vatandaşlarından kurtulup, uzaktan bir yere park ediyoruz. Hayır bıraksalar zaten geçtik gideceğiz. Yok illa vik vik yapacak, koy o zaman kocaman bir tabela da görelim.
Neyse efendim indik ama üzerimize taşla saldırırlar mı diye de korkuyoruz hala. Allahtan gözlük vs tanımadılar sanırım.
Plomari ufak bir sahil kasabası, yemek yenebilecek birkaç yer mevcut. Masaları maviş olan gözümüze en şirin gelen tavernaya oturuyoruz. Ben kendimce Ali Baba diyorum buraya, yani Yunanca çalıştıysak o kadar da iyi performans beklemeyin benden.
Taverna burada ufak restoranlara deniyor. Yani sanmayın ki içeride vur patlasın çal oynasın eğleniyorlar.
Bize kalsa tüm menüyü ısmarlayacağız. Bloglarda meşhur ne görmüştük diye düşünürken, mekanın sahibi geliyor. Hemen "merhaba"yla başlıyor konuşmaya, soruyoruz birkaç kelime Türkçe biliyormuş. "Balık mı, meze mi" diye soruyor, bugün meze takılmayı düşünüyoruz.
Bu arada biz yine Yunanca konuşacağız diye havalardayız, başlıyoruz;
Metin-Karides saganaki
Sahibi-Karides güveç yani
Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Ya biz adama yunanca anlatalım derken adam bize Türkçe çevirmeye başladı. Kardeş güveç ne demek biliyorsun da niye uğraştırıyorsun. Sevgili öğrenmiş 3 kelime yunanca bırak konuşsun, niye boğazına tıkıyorsun ki. Bilmiyormuş gibi yapsan ölür müsün ?
Ahtapot yemek istiyoruz, Kırmızı şarapla pişirileni yumuşak oluyormuş, ızgara ise sert. Elbette ki yumuşağı tercih ediyoruz. harika bir tercih oldu, biz böyle lezzetli bir şey yemedik. Suyuna ekmeğimizi bandırmayı da ihmal etmiyoruz sevgili Türk gençleri olarak.
Bu arada her tavernanın önünde ipe asılmış halde bulunan, güneşte kurutulan ahtapotları görürseniz şaşırmayın. Bu ahtapotları sonra ızgarada pişirip getiriyorlar enfes oluyor :)
Karides Saganaki; bizdeki gibi tereyağında değil de sosla pişirilen cinsi. Yani anladınız siz onu Karides Güveç bir nevi ve enfes.
Yanına "kabak çiçeği kızartması" da istiyoruz, valla anlamıyor mu yoksa elinde mi yok bilmiyorum. Bize bildiğimiz yemeklik kabağı incecik doğrayıp, cips gibi kızartarak getiriyor.
Ya tamam sıcakken çok leziz fakat ben bunu mu istedim bre Türkçe bildiğini sanan, "kabak kabak" diye siparişi alan ukela adam :(
Ya tamam sıcakken çok leziz fakat ben bunu mu istedim bre Türkçe bildiğini sanan, "kabak kabak" diye siparişi alan ukela adam :(
Meşhur Grek Salata yemeden olmaz. Domatesi, salatalığı, biberi, soğanı kocaman doğra üstüne Feta Peyniri, kekik, yağ tamamdır. Bu feta peyniri de bizim beyaz peynir tadında, bana pek özel gelmedi.
Grek Salata, soğan yemediğim için, kolayca ayıklayabildiğimden dolayı rahat bir tercih oldu, bir de her şey çok tazeydi.
Yanına Rose Şarap ve bira söylüyoruz, utanmasa fıçı getirecekmiş iç iç bitiremedik :) Hesap 3 kişi 49 Euro tutuyor.
Bu arada yine oturur oturmaz suyumuz masada, adada çatal-bıçak ekmek sepetinde geliyor, ilginç bir uygulama. Enfes yemeğimizi yerken etrafımızı yalanan kedicikler sarıyor bir anda, denizdeki kaz-ördek familyasına (ben pek ayırt edemiyorum da ) ekmek atıyoruz, manzara süper, tatil bu olsa gerek :)
Bol fotoğraf sonrası arabaya biniyoruz, bu defa doğru yoldan geçerek arkamızda bırakıyoruz Plomari'yi.
Yolda bir benzinliğe giriyoruz yine bir bayan yanımıza geliyor "hangi yoldan Kalloni'ye çıksak " diye soruyoruz, daha kestirme olan tali yol varmış ama kesinlikle tavsiye etmedi, geldiğiniz yoldan geri dönün Kalloni'ye sapın diye akıl verdi bize. E biz de riske girmedik elbet.
Yolda bir benzinliğe giriyoruz yine bir bayan yanımıza geliyor "hangi yoldan Kalloni'ye çıksak " diye soruyoruz, daha kestirme olan tali yol varmış ama kesinlikle tavsiye etmedi, geldiğiniz yoldan geri dönün Kalloni'ye sapın diye akıl verdi bize. E biz de riske girmedik elbet.
Siz anayol dediğime bakmayın en iyisi bir gidiş-bir geliş. Adanın geneli bol virajlı olduğundan 4. vitese nadiren çıkabildik. 2 ve 3. viteslerle kardeş olduk :) Şimdi sevgili bu yazıyı okusa ilk cümlesi şu olur; "yan koltukta oturunca pek yorucu olmasa gerek" :)
Yolda Agiassos ayrımından sapıyoruz. Dağ başında bir yerleşim yeri. Girişte sağ kısımda çok bakımlı bir mezarlığı var, zaten adada tek gördüğümüz mezarlık da bu. Anlamadık nedenini.
Yolda Agiassos ayrımından sapıyoruz. Dağ başında bir yerleşim yeri. Girişte sağ kısımda çok bakımlı bir mezarlığı var, zaten adada tek gördüğümüz mezarlık da bu. Anlamadık nedenini.
Merkezde bir yere park ediyoruz. Şirin sokaklarında turluyoruz. Çok büyük bir kilisesi mevcut. Artık kilise gezmekten gına gelmiş insanlar olarak şöyle bir bakıp çıkıyoruz. Ellerimi açıp dua edeyim bari...
Seramik satıcıları var, önünüzde boyuyorlar, her şey el emeği. Zaten yanılıp da pahalı derseniz bilmemkaç yüz bin kez "hand made" diye kafanızı şişireceklerdir.
Agiassos; uğranabilecek şirin bir yerleşim yeri. Meydanı, cafesi, dükkanlarıyla oldukça keyifli fakat yolu uzatalım mı burası için derseniz ille de gelinmeli diyemem.
Güzel bir cafe görüyoruz, bakar mısınız ne kadar şirin;
Biz lezzetli birer dondurma, Elif de Kahve istiyor, özel spesiyalleri portakallı, tarçınlı kahvemiz de geldi. Ohh keyif yapalım.
Türkçe konuştuğumuzu duyan Türkler geliyor yanımıza, hangi yol güzel, nereden geldiniz, Skala Skamineas en beğendiğimiz yer diye anlatıyorlar.
Ev yapımı leziz dondurmasından sonra, yola koyulma vakti geliyor. Sevgili sürekli mızırdanıyor, yok efendim "3 tane şoförmüşüz de hep o kullanıyormuş". "Sana demedik mi şu aracı otomatik vites kirala" diye üste çıkıyoruz. Rahat rahat yolculuk etmek varken kim uğraşacak şimdi virajlarla di mi ama :) Ama kararlı, bir daha ki sefere kesin otomatik kiralayacak :)
Önce Kalloni'ye ardından da Skala Kalloni'ye geliyoruz. Skala; Yunancada iskele demek. Diller birbirine çok yakın. Zaten İngilizce bilmiyorsanız derdinizi Türkçe de anlatabilmek mümkün burada.
Önce Kalloni'ye ardından da Skala Kalloni'ye geliyoruz. Skala; Yunancada iskele demek. Diller birbirine çok yakın. Zaten İngilizce bilmiyorsanız derdinizi Türkçe de anlatabilmek mümkün burada.
Skala Kalloni gayet yazlık bir yerleşim yeri. Deniz kıyısında restoranlar, minik oteller, kayıklar...vs Elif'in giydiği pantolona Metin resmen takmış durumda, "yazıkk parası yok yırtık pırtık giyiyor " geyiği tüm gezi boyunca peşimizi bırakmıyor.
Önce kalacak yer bulmamız lazım. Yoldaki bir bayana "yakınlarda güzel otel var mı" diye sormamızla, bahçeden babası olan yaşlı amcanın fırlaması bir oluyor. Çat pat anlattığına göre önceleri Türkiye'de otobüs şoförlüğü yapmış..vs vs .
Elif sokaktaki ufaklığı gösteriyor "torununuz mu" diye, amcam ya eksik İngilizce'den (ki ben öyle olmasını umuyorum) yada gerçekten öyle olduğu için "o benim oğlum" diyor. Elif'in yüzündeki şok etkisini fark etmemek mümkün değil :).
Neyse amcam pek seviyor bizi, başlıyor önümüzde yürüyerek otel göstermeye. Sahilde Ortadoks kilisesinin yanındaki cafede alıyoruz soluğu tam yanındaki oteli ayarlamaya çalışıyor. Odalarına çıkıp bakıyoruz, daha doğrusu banyoyu ucundan görüyoruz, hayıırrrrrrr burası olmazzzzz diye kaçıyoruz oradan.
En güzeli kendi işini kendin hallet taktiğiyle; Booking'den yakındaki güzel otellere bakıyoruz. İmerti Resort Hotel sahile biraz uzak ama gördüğümüz otelden sonra gayet de keyifli, fakat kalacak yer yok :)
Bize tavsiye ettiği birkaç oteli de yine pek hijyenik bulmuyoruz, son olarak baktığımız 4 yıldızlı Aeolian Gaea Hotel diğerlerine göre daha temiz ve konforlu geliyor. 3 Kişi kalabileceğimiz büyüklükte odaları, minik bir mutfağı, şöminesi, güzel bir balkonu olan suit daire burası. Geceliğine 120 Euro ödüyoruz.
Otellerin bu kadar dolu olmasının sebebi dünyanın her yerinden turistlerin kuşları izlemeye gelmesiymiş. Zaten orta yaşı geçmiş kime rastlasanız ellinde dürbünle gezdiğini göreceksiniz. Biz konuyu bilmeden birkaçına sapık bile dedik, Allah günahlarımızı affetsin amin :)
Banyoların geneli duş perdeli ve eski tip, ahhh ahhh nerde bizim güzel Theofilos Paradise Otelimiz :)
Geceliği 120 Euro'luk suit'in banyosu :( |
Yemezler canım anladık biz onu anladık.
Karnımız guruldamaya başladı bile. Resepsiyondaki sempatik gence "nerede yiyebiliriz" diye soruyoruz. Oda abisinin sahilde tavernası olduğunu söylüyor. Adı; Costas. Sabah gördüğümüz dondurmasıyla ünlü cafenin hemen karşısında.
Sebze çorbası, bacaklı bıyıklı karides, kılıç balığı, etli etli leziz kalamar ve ızgara sardalya yiyoruz. Gezimiz boyunca genelde her yemeğimize eşlik eden orta sertlikteki ev yapımı beyaz şarapla beraber hesap; 50,55 Euro tutuyor. Zaten adada genelde bu civarda ödedik yemek için.
Bu arada servis yapan teyzem kafayı bulmuş gibi, zaten adada herkes bu modda ya neyse. Yüksek sesle konuşuyor, elleriyle sürekli bir şeyler anlatıyor.
Masaya oturunca kağıttan bir örtü seriyorlar üzerinde de Midilli haritası var. Yemek boyunca Eresos'a mı gitsek, Molivos a mı diye sohbet edebiliyoruz böylece. Arkadaş ben uyardım valla, gideceğimiz yerde de oteli beğenmezsek benim suçum değil artık :)
Costas'ı tavsiye ederim, yediklerimiz gayet lezizdi, bizimki full doluyken hemen yan tarafındaki lokanta bomboştu, üzülmedim desem yalan olur, ne gıcık bir durumdur bu böyle.
Yemekten sonra jest yapıp tatlı getiriyorlar ama pek bize uymuyor, şambali desem değil, revani hiç değil öyle arada bir şey :) Düşünün ki bizim tatlı canavarı sevgili bile yiyemedi :)))
Sokaklarında dolaşarak arabamıza biniyoruz, yatağa nasıl yattım, sabah nasıl kalktım hala anlayabilmiş değilim. Şaraptan mı, huzurdan mı, yorgunluktan mı bilmem ama hayatımdaki en güzel uykulardan biriydi.
Yarın sabah 08:30 da kalkıp Erossos, Sigri, Agia Paraskevi, Petra ve Molivos 'a uzanacağız. Sizlere yediğim en leziz kalamar dolmasını tanıtacağım ve yanardağın patlaması ile taşlaşmış ormana ait müzeyi gezdireceğim.
Sıkılmadan okuduğunuz ve bir sonraki yazıyı sabırsızlıkla beklediğiniz için sevgilerimi gönderiyorum...
Mutlu günler dilerim...
Midilli Gezi Notlarım;
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- 2013 NASIL GEÇTİ / 1. Bölüm
- 2013 NASIL GEÇTİ / 2. Bölüm
- 2013 İZMİR DE YILBAŞI
- 2014 YILBAŞI PROGRAMLARI
- AKHİSAR DAN EMİRALEM E...
- AKÇAY GEZİSİ
- ALİAĞA - İZMİR
- AYVALIK TA 2 BLOGGER
- AYVALIK-CUNDA (CENNET)
- AĞVA GEZİSİ...
- BALKONUMUZDAN BALIKLAR
- BAŞTAN SONA MALDİVLER
- BEYRUT GEZİSİ
- BODRUM BODRUM...
- BOZCAADA GEZİSİ
- Bodrum-Bitez-Turgutreis-Gümüşlük
- BÜYÜKADA ; BEN GELDİM...
- BİRGİ / ÖDEMİŞ
- CAVİT İN YERİ / GÜZELBAHÇE
- CUMARTESİ KEYFİ / AMRİTA SPA
- DALYAN VE İZTUZU PLAJI
- DENİZ UÇAĞINDAN MALDİVLER
- DEĞİRMEN (TİRE)
- DOĞU YA DOĞRU - 1
- DOĞU YA DOĞRU - 2
- DOĞU YA DOĞRU - 3
- Dağmaran Kahvaltı Evi
- Denize girmek için en güzel plajlar
- EFES ANTİK KENTİ (SELÇUK)
- ESKİ DATÇA VE SELİMİYE
- ESKİ FOÇA - İZMİR
- ESKİ FOÇA ŞENLİĞİ
- ESKİŞEHİR BALMUMU MÜZESİ
- Egenin akciğeri; URLA
- Emirgan Korusu, Laleler ve Köşkler..
- Eskişehir Gezi Rehberi / 2.Bölüm
- Eskişehir Gezi Rehberi/1.Bölüm
- Evlilik Teklifi, Kız Kulesi, Ağva
- FASULİ - İSTANBUL
- Fethiye'de Neler Yapılır - 1.Bölüm
- Fethiye'de neler yapılır - 2.Bölüm
- GAZİANTEP GEZİ REHBERİ - Yeni !!
- GAZİANTEP GEZİSİ - 1
- GAZİANTEP GEZİSİ - 2
- GAZİANTEP GEZİSİ - 3
- GAZİANTEP GEZİSİ - SON :(
- GAZİANTEP TEN NELER ALDIM
- GEYİKLİ BOZCAADA ÇANAKKALE
- GÖBEKLİTEPE - BALIKLI GÖL
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 1.Bölüm
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 2.Bölüm
- Güzeller güzeli; Mordoğan-Karaburun - Yeni !!
- HAVA ALANINDAN...
- Haydi tatile; KUMBURGAZ 'a
- Hediyelik Eşya Günleri
- ITHAA / SU ALTI RESTORAN
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 1
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 2
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 3
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 4
- KAPUTAŞ PLAJI VE KAŞ
- KARAGÖL GEZİSİ
- KISA BİR YUNUS ŞOV...
- KIZ KULESİ HAKKINDA...
- Kozak ve Çam Fıstıkları
- MALDİVLER / MANTA BALIĞI
- MALDİVLER BALAYI / 1.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 2.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 3.BÖLÜM
- MALDİVLER DE YÜZMEK...
- MANTA BALIĞI (MALDİVLER)
- MASAJ / JAKUZİ (Maldivler)
- MERCANLARDA ŞNORKELLING
- Müthiş Bir Evlilik Yıldönümü !
- MİDİLLİ GEZİSİ - 1.BÖLÜM - Yeni !!
- MİNİATÜRK / İSTANBUL
- NAZAR KÖY 'E YOLCULUK
- OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ
- PALAMUT BÜKÜ / DATÇA
- PRAG GEZİSİ (Metin Yılmaz)
- PRAG GEZİSİ II (KARLOVY VARY)
- Pamuklar içinde PAMUKKALE
- SAKLIKENT KANYONU
- SALVADOR DALİ SERGİSİ
- SEVGİLİM VE DEV BALIKLAR
- SIĞACIK/SEFERİHİSAR (cittaslow)
- Sevgilimin Doğum Günü / 2014 - Yeni !!
- Suların yuttuğu; HALFETİ
- Sutüven Şelalesi / Hasanboğuldu
- TANDIR ZEVKİ (GİZLİ BAHÇE)
- TESTİ GARDEN RESTORAN
- Türkiye'nin ilk otomobili;Devrim
- TİRE - KAPLAN
- Urla'yı 7 geçe; ÖZBEK KÖYÜ
- WAFFLE - TURUNÇ
- YEMYEŞİL MALDİVLER...
- Yalıkavak-Türkbükü-Yel Değirmeni
- Yunanistan Vizesi Hakkında Herşey - Yeni !!
- YÖRÜK MÜZESİ / FETHİYE
- ZEUGMA (BELKIS) KÖYÜ
- ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ
- ÇANDARLI / DİKİLİ-İZMİR
- ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
- Çanakkale'nin meşhur; Peynir Helvası
- ÖZGÜRLÜK ANITI VE OSMANLI
- Özel Araç ile Yurtdışına Çıkış
- İSKENDERİN MABEDİ; Mavi Dükkan
- İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...
- İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
- İZMİR İÇİN LEZZET DURAKLARI
- İÇMELER / MARMARİS
- ŞIK RESTORANLAR
- ŞİRİNCE
Çok güzel gidiyor, merakla bekliyorum, yazın bende bir haftasonu kaçmayı planlıyorum. Bu arada salata malzemeleri gerçekten çok taze ve lezzetli Sakız'da yediğimde ben çok şaşırmıştım. (bu arada şaşırdığım şeye bak yahu :))
YanıtlaSilValla yazması da gezmesi kadar keyifli oldu Midilli'nin :) Evet canım herşey tazecikti gerçekten. Sakız a biz de gitmeyi düşünüyoruz. Senden tavsiye alırım artık bol bol
SilYine çok keyifle okudum canım yazını :)
YanıtlaSilDiğer yazılarınıda sabırsızlıkla bekliyorum.
Cok tesekkurler canim guzel yorumun icin
YanıtlaSilAklim su mezelerde kaldi.. Ahtapotu yunanlilarin cok nefis yaptigini duymustum..cafeler cok sirin bayildim.gezinin devamini merakla bekliyorum..
YanıtlaSilNot: Metin butun fotograflarda siritmissin :) bulmussun iki guzel kizi tabi :)
Saol fıstık, mezeler enfesti ama senin Ayvalık-Cundanınkiler de hiç yabana atılacak gibi değil, şimdi işteyim keşke olsa da yesem :)
SilÇok etkileyici yahu. Keyifle okudum resimlere baktım .Emeğinize ve ayaklarınıza sağlık.Sizin sayenizde bizde görüyoruz işte :)
YanıtlaSilCok tesekkur ederim. Insallah en kisa zamanda siz de gidersiniz. Geziye devammm
YanıtlaSil