Navigation Menu

MİDİLLİ'DE YAZ - 4.Bölüm


Bugün tatilimizin son günü, bir yandan üzüntülüyüm diğer yandan Almanya gezimize az kaldığı için sevinçliyim, e kadınım sonuçta elbette karışık duygular yaşayacağım, genlerimde var...

Dün gezerken gözümüze kestirdiğimiz Sunset Restorana gitmek üzere hazırlanıyoruz, Midilli'de kahvaltı için korkmuyoruz, burası Avrupa gibi kuruvasan-kahve diyarı değil, Türk kahvaltısı yoksa bile ayarlıyorlar bir şeyler

Armi bebek arabasında geliyor, her ne kadar sevmese de, henüz mama koltuğuna oturamadığından, böyle takılmak mecburiyetinde biz yemek yerken.





Yollar daha önce bahsettiğim gibi pek bebek arabasına müsait değil, bazı yerlerde havaya kaldırarak, takılarak, çarparak ulaşıyoruz müthiş manzaralı, mis gibi deniz kokulu mekanımıza.

Lezzetli peyniri, domatesi ve zeytini, yanına da omletiyle harika bir kahvaltı oluyor. Çayı cam demlikte getiriyorlar, sallama ama olsun, yanında bal ikramıyla gayet zevkli.


Bu arada yanımda sürekli rezene tohumu taşıyorum, sıcak su istiyoruz ve demliyorum, her kahvaltıda içince hem süt yapıyor hem de bağırsakları rahatlatıyor. Her şey Armi için :)

Denizi bulanık, sanırım ince kumlu olduğundandır. Voleybol için iplerle saha yapmışlar, ne keyiflidir suyun içinde oynaması.



Yakışıklı sevgilime bakıyorum içim açılıyor derken bizim kıskanç Armi, heyy bana domates yok mu, peynir de güzele benziyor, tattırın bakalım diye trip atıyor. Tamam tamam kıskanç paşa seni...


Biz kahvaltı yaparken Thomas Cook turizm şirketi ve yolcuları geliyor, rehberleri, adayı  anlatıyor, neler yenir içilir. Kaplıcaların faydalarını..vs


Sevgili kulak kabartıyor, belki bizim de işimize yarar bilgiler de edinebiliriz. Siz sevgili kulak kabartıyor dediğime bakmayın, normal hali o zaten kendisinin, doğa üstü güçleri var aslında, adam Sirius'lu sonuçta.

Mesela salonda oturur, ben yatak odasının kapısını kapatır kafamı camdan çıkarır telefonla pısır pısır konuşurum, geri döndüğümde bir bir anlatır neler söylediğimi, biraz daha dürtsem karşı tarafınkileri bile dökülebilir, korkarım ki :)

O yüzden kulak kabartmasına gerek bile yok, benimle sohbet ederken zaten onları da dinliyordur muhtemelen, insan kulağının duyamayacağı sesleri duymak konusu sevgiliye ait, iyi bir şey evet ama sizce her zaman istenen bir durum mu, bir düşünün bakalım.

Arkadaşınızla gizlice mutfakta özel şeyler konuşursunuz, o içeriden seslenir; ayıp ayıp. Ya da mesela onu çekiştireceksiniz değil mi, bir mahalle öteye gitmek en garantisi :)

Neyse biz dönelim yeniden Sun Set'e; bir bayanın dövmesi dikkatimizi çekiyor, arkadaşım Miray oğlunun doğumdaki ayak izini dövme olarak yaptırmıştı ama bu biraz daha değişik, kuzusunun yüzünü koluna mühürlemiş, çok da tatlı olmuş. Oğlu büyümüş yanında oturuyor, ne keyifli bir şey değil mi...


Huu Miray bak ikinci olursa aklında bulunsun...

Otele gidip toparlanıyoruz, Nadia ve Armi'nin bayıldığı annesi geliyor. Biz hazırlanırken bizim paşa da kucaklarda,ohh hiç de karşı koyamayız sevgiye, nasıl bi mutluluk bu, Nadia şişt dese patlıyor gülmekten, Armi bu kadar gülünce Nadia nın annesi bırakıyor, meğerse bizdeki 'çocuk çok güldürülmez' klasiği onlarda da varmış.


"Big çocuk" deyip duruyorlar, tabi anlamını bilmiyoruz Armi kahkaha atıyor meğerse büyük şey demekmiş anlamı, yani şey işte anlayın.

Bizim bıdılık da sanki anlamış gibi pek hoşuna gitti, erkek işte sonuçta.

Ayrılıyoruz, çok sevdik bu oteli, herkes o kadar tatlı ki anlatamam. Bir daha ki sefere daha erken rezervasyon yapın ucuza gelsin ve telefonla arayın, ayırtın yerinizi diye uyarıyor bizi. Tamamdır Molivos'taki tek adresimiz sensin artık...

Skala Skaminia'ya doğru hareket ediyoruz, biraz gezer, yemek yeriz diye, tam araba ile varıyoruz ki hiç uyumayan Armi dalmış, kıyamıyoruz uyandırmaya, inmeden devam ediyoruz yola, nasılsa geçen yıl gelmiştik diyerekten.

Dün Derya'nın bize bahsettiği, Türkiye'den gelen arkadaşlarının hayran olduğu, hatta 40 dakikalık yolu her gün gidip geldikleri kızıl plaj olarak da adlandırılan Tsonia Plajına doğru yol alalım en iyisi.

Yollar bot ve can yeleği dolu, vatanını bırakmak zorunda kalan, canı pahasına kaçmaya çabalayan insanlara ait. Tabi öğrendiğime göre hepsi Suriyeli değilmiş, artık Avrupa'ya kaçmaya çalışan herkes bota atlayıp buraya geliyor ve Suriyeliyim diyormuş.



Yol git git bitmiyor, en son ana yoldan sapıp 10 km kadar daha toprak yoldan geçiyoruz, berrak ötesi ve taşlı denizi ile, ıslandıkça kırmızıya dönen kumları ile keyifli bir yer burası.





Şezlonga kuruluyoruz, sevgili dondurma almaya gidiyor, Scandal adında kutularla çıkagelince, gülmekten alamıyorum kendimi, yahu dondurma için ne değişik bir isim. Vanilla Secrets olanını alıyorum, offf enfesmiş, sıcaktan mı dondurmadan mı bilmiyorum daha önce yediğim hiçbir hazır dondurmaya benzemiyor, bayıldım.


Kaşık ağzımdayken Armi ile göz göze geliyoruz, insana öyle derin bakıyor ki yediklerimin boğazına takılması an meselesi.


El mecbur tattırıyorum, o da anasına çekmiş bayılıyor, valla ufak mufak ama eridikçe yediriyorum, nam nam nam diye diye götürüyor. Ben bu çocuğa anlatamadım daha bebek olduğunu...

Eee dondurmanın ardından ne yapmak lazım Armi'den öğrenelim.


Asıl niyetimiz burada denize girip, Sakala Skaminia'ya yemeğe gitmek, tabi ben o yolu bir daha geri dönmektense aç kalmaya razıyım, sevgiliye "burada yiyelim" deyince, minik restorana bir göz atıyor ve "emin misin" diye soruyor, "istersen, ben götürürüm sizi sorun değil" diye de ekliyor.


Sanırım aklım Skaminia'da kalsın istemiyor ama tabii araç kullanmama fikri de cazip geldi ben teklif edince.

Sevgili riske girmeyi sevmez bu durumlarda, yorulayım ama "hani gidecektik, tüh" diye dırdır çekmeyeyim, kafam rahat olsun diye düşünür. Akıllı adam diyorum size...



Deneyelim ne çıkar ki deyip oturuyorum cici menülü, ilginç avizeli restorana, iyi ki de öyle yapmışız, süper lezzetliydi her şey.



Adada şöyle bir durum var, minicik bir plajda bile olsan kalite değişmiyor, fiyatlar da öyle. Şirin menüyü açıp ne zamandır denemek istediğimiz Musakka sipariş ediyoruz. Patlıcandan yapılması bize benzese de tadı tamamen farklı, Patlıcan, patates, kıyma, beşamel sos olarak sıralanıyor, fırınlanıyor, serviste üzerine peynir rendeleniyor. Bizimkinden farklı ama leziz bir yemek.


Greek salata, elbette ki kalamar kızartması, şansımızı bir de burada deneyelim diye karides güveç (ama ne yazık ki yine tereyağlı ve sarımsaklı değil), cacıki (kuru cacık-burada herşeyin sonuna i harfi ekleyin çoğu tutacaktır) sipariş ediyoruz. Hesap 26,50 Euro, göbek ise 5 aylık hamile modu :)




Denizin suyu yumuşacık, genelde adanın diğer yerleri dalgalı ve rüzgarlı olsa da burayı tutmuyormuş. Biz de minik bir adam olduğundan suya tek tek giriyoruz, bu tek girmeleri pek sevemedim, şöyle sevgili ile ağız tadı ile suda oynaşamıyorum, gir yüz çık olunca kısa kısa bir iki defa girebiliyorum.

E tabi bir de acaba taşın altında ne var, yengeç çıkar mı, çıkarsa beni yutar mı! korkularım da zaten tavan yapmış durumda, normalde ayağıma bir şey değse sevgilinin boynuna atlardım ee o da yok.


Bol deniz, bol güneş, karnımız da tok, ohhh keyifler yerinde, artık Mytilene'e doğru yol alma vaktidir.

Önce Mantamados'tan geçiyoruz, ardından kıyı kıyı ilerliyoruz, Mytilene'e kadar yolda bir sürü plaj var. Fikir olsun birkaç fotoğraf çekelim diye önümüze gelen bir tanesine giriyoruz, fakat Armi uyuyor, ne yapsak ne etsek derken, ben sahilde iniyorum, sevgili arabayla dolaşmaya devam edecek ki, bizim paşa uyanmasın, resimleri çekip, geri döndüklerinde atlayacağım bizim Ferrari'ye :)


Tabii ben denizi görene kadar böyleydi, keşke girip yüzme planı yapsaymışız, nasıl güzel, pırıl pırıl bir yer burası böyle, aşık oluyorum.



Bir daha adaya gelirsem ilk durak burası olacak, kalabalık yok, gayet sakin, yürürken kulağıma Türkçe kelimeler çalınıyor, sahilin sonunda minik bir taverna var, eminim süper kalamar kızartması yapıyorlardır, arkadaş bende ne gözü doymaz biriymişim şimdi anladım, geldiğimden beri kalamar yiyorum hala aklımda o var.


Skala Mistegnon, giderayak beni kendine hasta bırakan plaj olarak kalsın hafızalarımızda, eee bazı şeyleri de eksik bırakalım ki, adaya tekrar gelmek için sebep olsun.

Sevgili, tavernanın oradan dönüyor, yanıma gelince biniyorum, ver elini Mytilene. Deniz, yol derken yorulmuşuz, otele gidip biraz dinlenmek niyetindeyim.

Bembeyaz yatağı görünce hoop Armi bey atıyor kendini üzerine, alloooo ben yatacağım dediysem de bir mutlu bir mutlu ki sormayın, e yavrum ana kucağında sıkış tıkış mahvoldu tabi, tamam hadi bu sefer sen çıkar keyfini deyip yatağı ona bırakıyorum.


Duj, üst baş değişimi derken hadi deyip yine atıyoruz kendimizi dışarıya, zaten bizim tatiller dinlenme amacı ile değil, bünyeyi deneme amacı ile yapılıyor. odada 1 saat dinlensek biri gelip dövecek sanki, bu gece de çıkmayıver di mi yoook maazallah ada kaçar falan, sonra ben ne yazarım bloguma :)

Mytilene'de bayıldığım Pallenino Cafedeyiz, duvarlar sanat eseri gibi, insan burada otururken kendini küçücük hissediyor.


Ne yesek, içsek diye menüyü inceleye inceleye en sonunda frappe'de karar kılıyorum, garsonda gülmüştür, 40 saat baktı yine de en meşhur içeceği söyledi diye, ne yapalım yani biz de böyle...


Sevgilim de; annemin uzun zamandır kendisine yapmadığı için canının çektiğini söylediği kadayıf tan yemek istiyor. Allah aşkına diyorum kimsenin yediğini görmedim, Midilli deyiz ne kadayıfı, ben sana Türkiye'de yaparım riske girme dediysem de dinletemiyorum. Böyle durumlarda, e işte bloguna yaz diye yiyorum demiyor mu, gel de bir şey de üstüne.

Zaten garson siparişi alıp, cafenin dışarı çıkınca tamam dedik kesin yan taraftaki pastaneleri falan aramaya gitti. Kurdukça kuruyoruz tabi bu arada.

Musakka gibi alakasız bir şey gelebilir, bunların kadayıfı bizim gibi mi acaba diye yorumlar yaparken benim frappe geliyor yanında minik bir kekle beraber, bekle bekle sevgilinin kadayıfı yok, bize bakan da yok, sanki siparişin hepsi gelmiş gibi.


Uzunca bir süre geçince masadaki kekin üzerinde kilitleniyor gözlerimiz, sevgilinin suratı asık;

-ulen diyor, kesin kadayıf dedikleri şey bu...
-Yok yahu ne alakası var kadayıfla bunun (bu arada parmaklıyorum keki)
-3,5 Euro zaten ne bekliyorsun ki, bu işte tamammm

Ama görmeniz lazım, kadayıf desen değil, ortada bir yerde duruyor, kafamızda deli sorular

Yok mok diyorum ama masaya başka gelen giden de yok, benim frappe bitmiş, sevgili hala beklemede..

Soralım diyorum en son, kasadaki arkadaşa işaret ediyoruz, o da bize bakan garson ablayı yolluyor, fakat ablam yanımıza geleceğine mutfağa gidiyor, hoppalaaaaa arkadaş kadayıfsa kadayıf de yesin adam, nedir bu işkence...

En sonunda teşrif edince, sevgili parmağıyla gösterip, bu ne? diye soruyor, ablanın suratta muzip bir gülümseme, bu kek, kadayıf az sonra geliyor...

Valla gülersen gül, bizim üstümüzden 40 ton yük kalktı, dünyamız şaştı, içtiğim frappeden tat alamadım düşünmekten. 

Sanki donmuş da çözülmüş gibi, bazı yerleri kıtır, içi daha soğuk, sert fakat tadı da çok kötü olmayan, 3,5 Euro'luk değerli kadayıfımız masada yerini alıyor.


Ye aşkım tadını çıkara çıkara ye, tüm keklerin, burma kadayıfların hatrına ye...

Otele gidene kadar Armi arabasında gece uykusuna yattı bile, alıp yatağına bırakıyorum sabaha kadar uyumaya devam ediyor, benim bir elim horlarsa dürteyim, yanağını okşayım diye sevgilinin üzerinde, gözlerim aman kıpırdadı mı, uyandı mı diye Armi'de, gece 3 e kadar uyuyamıyorum.

Valla tatil bitse de sevgilim de ben de rahat rahat uyusak,  bebekle aynı odada uyumak ne zormuş, çıt çıkarmıyoruz, wc desen ışığını yakamıyoruz, horlayamıyoruz, nedir bu arkadaş özgürlüğümüzü geri verin bize (yada çift odalı otel verseniz  de olur)

Uykusuz geçen bir gecenin ardından, Midilli de son günümüze uyanıyorum, keyifli bir kahvaltının ardından arabamızı teslim ediyoruz.

İtalya'da tadına bayıldığımız Granita ismini sahildeki bir cafenin menüsünde görünce ohh diyoruz bu sıcakta en iyisi bu, fakat ne yazık ki ilk yudumdan sonra fikrimiz anında değişiyor.


İçemeden kalkıyoruz, yeğenime korsanlı tshirt almak için dükkanları geziyoruz. 

Hava çok sıcak ve Armi koynumda uyuyakalıyor, ayaklı hamam şeklinde, yeter ki oğlum uyusun diyen bir ana var karşınızda ne sandınız :)

Kalderimi Restoran bizi bekler, hadi Türkiye'ye dönmeden önce, ölene kadar yemek yiyelim.


Meşhur peynir kızartması, kesinlikle size de tavsiye edebileceğim etli yaprak sarma, peynir dolgulu kabak çiçeği kızartması, kalamar kızartması, abartıp kalamar ızgara ve 41,50 Euro hesap :)






Yazarken bile doydum şu anda, o kadar söyleyeyim. Bir daha gidersem biri beni uyarsın insanız biz, sanki açlık grevinden çıkmış gibi yenmez ki arkadaş, tv deki reklam gibi ye ye iç sodayı.

Benden size tavsiye, mutlaka sarma, kabak çiçeği kızartması ve kalamar dolması yiyin gerisi ne kadar abartmak istediğinize bağlı...

Kalderimi'ye geldiyseniz yere 2-3 parça ekmek atın, bir anda kuşlar saracaktır etrafınızı, yahu nereden çıktı bunlar demeyin sanırım haberleşiyorlar, 1 iken 5-10 oluyorlar bir anda. Armi  izlemeye bayılıyor...



Akşamüstü 6 da feribota biniyoruz, bizim göbekler bavullardan daha kocaman. Bu arada bavulları Jale tura bırakmıştık, sağolsunlar çok yardımcı oldular. Sevgili başta tek bavulla girip bırakabilir miyiz diye sormuş, onlar da tabi demişler arkadaki 3-5 tanesini görmeden.


Keyifli bir yolculuktan sonra vatanımdayım, yine bebeklilere öncelik yok, yine tıklım tıkış. İnanılmaz bir yağmur başlıyor, bir yandan da uykusu gelen Armi'nin çığlıkları, hoşgeldik hoşgördük...

Midilli kesinlikle mideye hitap eden bir ada, bizim kültürümüze de çok benziyor, biz ne kadar keke kadayıf desek de sanki ülkemizde gibiydik.

Ayvalık'ı arkamızda bırakırken evimi ne kadar özlediğimi düşünüyorum Allah kimseyi vatansız bırakmasın, inşallah bugün üzüldüğümüz ülkelerin haline düşürmesin, amin.

Daha 5,5 aylıkken ilk yurtdışı gezisini yapan Armi'den de size kucak dolusu agucuklar...

Seyahatle kalın...

  1. Midilli Gezi Notlarım;

    1. MİDİLLİ GEZİSİ - 1.BÖLÜM
    2. MİDİLLİ GEZİSİ - 2.BÖLÜM
    3. MİDİLLİ GEZİSİ - 3.BÖLÜM
    4. MİDİLLİ GEZİSİ - 4.BÖLÜM

    5. MİDİLLİ'DE YAZ - 1.Bölüm
    6. MİDİLLİ'DE YAZ - 2.Bölüm
    7. MİDİLLİ'DE YAZ - 3.Bölüm
    8. MİDİLLİ'DE YAZ - 4.Bölüm

İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
  1. YEMYEŞİL MALDİVLER...
  2. Yalıkavak-Türkbükü-Yel Değirmeni
  3. Yunanistan Vizesi Hakkında Herşey
  4. YÖRÜK MÜZESİ / FETHİYE
  5. ZEUGMA (BELKIS) KÖYÜ
  6. ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ
  7. ÇANDARLI / DİKİLİ-İZMİR
  8. ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
  9. Çanakkale'nin meşhur; Peynir Helvası
  10. ÖZGÜRLÜK ANITI VE OSMANLI
  11. ÖZLEM'İN DOĞUM GÜNÜ / 2014
  12. Özel Araç ile Yurtdışına Çıkış
  13. İSKENDERİN MABEDİ; Mavi Dükkan
  14. İTALYA GEZİSİ - SİENA / Palio Yarışları
  15. İTALYA GEZİSİ / CENOVA
  16. İTALYA GEZİSİ / FLORANSA
  17. İTALYA GEZİSİ / MİLANO
  18. İTALYA GEZİSİ / PİSA KULESİ
  19. İTALYA GEZİSİ / San Gimignano - Orvieto
  20. İTALYA GEZİSİ / VENEDİK
  21. İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...
  22. İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
  23. İZMİR İÇİN LEZZET DURAKLARI
  24. İtalya İçin Ayrıntılı Gezi Rehberi
  25. İtalya'nın serseri çocuğu; Napoli
  26. İzmir'in Meşhur Köyü; KOZBEYLİ - Yeni !!
  27. İÇMELER / MARMARİS
  28. ŞIK RESTORANLAR
  29. ŞİRİNCE







2 yorum:

  1. Merhabalar,
    Midilliye gitmeden önce yazınızı okuduğum iyi oldu.Güzel anlatmışsınız, yazınızı zevkle okudum.Yarın kısmetse bizde Aliağa,dan yola çıkıp Midilliye gideceğiz.Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarim faydasi olur, keyifli gezileriniz olsun insallah

      Sil

Pekiii sen bu konu ile ilgili ne düşünüyorsun? Yorumunu yaz ben Özlem e iletirim... :))

INSTAGRAM @yollardahayatvar