Yollarda Hayat Var...: OCTOBERFEST !!!

octoberfest, almanya, gezi, ne yapılır, nasıl gidilir, bira, festival, münih, bavyera, dirndl, marienplatz, eylül, ekim, uçak bileti, otel, fiyat, ne yenir, nereye gitsek

Adına Bierzelt denilen içine binlerce kişinin sığabildiği devasa çadırlarda, süper bir canlı müzik performansı ve geleneksel piliç çevirme ile beraber, kocaman bardaklarda bira içtiğinizi, bağıra çağıra şarkı söyleyip eğlendiğinizi düşünün işte size Octoberfest :)

Almanya'da 2 sene yaşamış sevgilimden; Octoberfest'in ne kadar keyifli, eğlenceli olduğunu defalarca dinlemiş biri olarak, aklımın bir köşesinde yer etmişti, fakat Almanya'nın; soğuk insanları, Hitler'i, kuralcılıkları, kasvetli havası aklıma geldikçe pek de hayallerimi süslemedi açıkçası.

Kredi kartımızda toplanan miller bedava uçak bileti kazandırınca, kullanabileceğimiz mevsim de Eylül olunca en iyi tercih Octoberfest diyerek başladık araştırmalara. Her zamanki gibi tek bir yer bizi kesmedi tabii, vizeyi Yunanistan'dan daha uzun verdikleri için önce Midilli'ye, ardından da Romantik yol kasabalarını geze geze Münih' e geçip 10 günü Almanya'da geçirmeye karar verdik. (Midilli gezisi için buraya, Romantik yol kasabaları için ise şuraya tıklayabilirsiniz)

Otelimizi 6 ay öncesinden ayırttığımız halde çoğu otelde yer kalmamıştı şaşırmamak elde değil, bir önceki Octoberfest biter bitmez, seneye yapılacak olan festival için herkes otellerini ve en önemlisi bira çadırlarındaki yerlerini rezervasyon yaptırıyormuş meğerse.

Yani diyorum ki 15 gün kala, ben Octoberfest'e gideyim derseniz, bilgisayarın başında şok geçirebilirsiniz. Yaklaşık 6 milyon ziyaretçi 1 sene önceden hazırlanıyor, nasıl eğleniyorlar siz düşünün artık.

İsmi Ekim olarak geçse de, asıl Eylül ayının sonunda başlıyor ve Ekim'in ilk günleriyle beraber yaklaşık 2 hafta sürüyor, yaklaşık diyorum çünkü mutlaka 3 Ekim'i kapsayacak şekilde uzatılıyor. Böylece 1990 yılında Berlin duvarının yıkılması da (Almanya Birleşme Günü de) kutlanmış oluyor.

Belediye başkanının fıçıya çeşme çakması ve O'zapft is! (çeşme açık) diye bağırmasından sonra, tüm çadırlarda bira servis edilmesi ile başlayan festivalin açılışına gitmek en doğru tercih, çünkü muhteşem atların çektiği bira arabalarıyla, resmi geçit yapılıyor önünüzde ve emin olun ki izlemeye değiyor.

Kutlamalar için özel bir bira mayalanıyor, hem rengi hem de tadı diğerlerinden daha koyu ve sert. bardakları ise devasa, ilk bardak elbette ki belediye başkanına ikram ediliyor. Octoberfest'e özel yapılan bu birayı sadece Münihli bira üreticilerinin sunmasına izin veriliyormuş bu arada.

Bu eğlenceye Münihliler kısaca Wiesn diyorlar, ilk olarak 1810 yılında Bavyera Prensi Ludvig ve prenses Teherese'nin evlilik töreni şerefine düzenlenmiş. Yapıldığı yerin ismi de; Prensese atfedildiği için Theresienwiese (Therese Alanı).

Festivalin en önemli özelliği bira, yani aslında bira festivali desek yalan olmaz. Ee peki o zaman bizim 6 aylık Arman'la burada işimiz ne arkadaş :)

Metro ile hem havaalanına hem de merkeze yakın olsun diye Booking'den Riem'deki NH Oteli ayarlıyoruz. Otel gayet konforlu fakat ısıtma olarak biraz zayıf. Çift metro ile havaalanına, tek metro ile merkeze gitmek mümkün.

Münih metro haritası

Octoberfest günü, koynumuzda Arman, düşüyoruz yollara, hava serin. Metin bana tüm kadınlar "Dirndl" giyiyor dediği için metroda biraz hayal kırıklığına uğruyorum çünkü herkes normal kıyafetlerle :( Bu arada Dirndl; bavyera kadınlarının kıyafeti, göğüsleri ortaya çıkarıp, beli incecik gösteriyor, genelde gömlek, elbise ve önündeki etekten oluşuyor, yaklaşık 800-3000 TL arasında fiyatı var.

Metrodan Marienplatz'da iniyoruz, devasa bir kilise karşılıyor bizi, saat çaldığında dans eden figürleri ile izlemeye doyamıyoruz. Buraya gidenler için minik bir ipucu vereyim, eğer karnınız açsa, kiliseyi karşınıza alın, solundaki yoldan girip yaklaşık 50 metre yürüyün, Tommy mağazasının karşısında, yine kilise binasına bağlı bir pasaj göreceksiniz, kafanızı uzatın eğer masa sandalye görürseniz tamamdır, içindeki muhteşem dekorasyonu, bahçesindeki manzara ile kendinizi tarihin içinde kaybolmuş hissedeceğiniz restoran Ratskeller burası.

Bu nasıl bir tezat !!!

Viktualienmarkt, kilisesi, çeşmesi derken zaman geçiyor. Mağazaların hepsi Dirndl dolu, ben önünden geçerken gözlerimi alamıyorum, fakat o kadar müşteriye doymuşlar ki, yardımcı olmuyor diye çıktığımız çok dükkan oluyor.

Kaufhof Galeria adlı alışveriş merkezine dalınca, fahiş fiyatına bakmadan dirndl seçmeye başlıyorum, işte o andan sonra kimse beni durduramaz, eğer almazsam kahrımdan ölürüm. Gömleği için bile yüzlerce seçenek var, dantelli olan mı ararsın, krem mi, kapalı mı, tül mü...

Doğum günüm olması sebebi ile sevgili de acaba ne alsam derdinden kurtulmuş oluyor böylece, arada "aşkım saatler oldu, festivale gidemeyeceğiz, hadi al artık bir tane" diye ağlamalarını saymazsak özet olarak, sen seç yeter diyor :)

Elbise işi halloldu, başıma da bir tane Robin Hood misali şapka taktık mı bu iş tamamdır, beğendiniz mi ?

Elbiseyi giyince resmen modum değişiyor, ay ben de bir havalar, bir artislikler sormayın gitsin sanki prenses Therese'yim :) Sevgilim, deri şortlu ve askılı bavyera kıyafeti giymedi ya sanırsın yaverim, çocuğu vermişim kucağına ben salına salına yürüyorum, valla para adamı değiştirir diye duyardım da elbisenin değiştirdiğini ilk defa görüyorum, hoop Özlem kendine gel kızım.

Tabii sevgili, bir elbiseye 300 Euro'yu bayılınca pek sesi çıkmıyor :)

Kapının önüne çıkmamızla benim havalar 100 iken 1500 oluyor, herkes resmimi çekiyor, hatta bir grup genç birlikte resim çekilmek için yanıma gelip izin istiyor, işte benim mülayim yaver oluyor sana ejderha o anda.

Yok izin veremezmiş, ne gerek varmış elin adamlarıyla poz verecekmişim. Ne izin verdi ne de elinde makina olmasına rağmen o anı çekti, o yüzden size durumu özetleyen resmi paylaşamıyorum şu anda.

Ya tamam diyeceğim de sevgilimin anlattığı bir anıyı paylaşayım öncelikle sizlerle, bana hak verecek misiniz bakalım.

Metin;

"Sevgilim Octoberfestteyiz, tüm bayanlar oranın yerel kıyafetini giymiş çok sevimliler, biz arkadaşımla (ki erkek olur kendileri) gittik bir bayandan rica ettik, hemen bizimle resim çektirdi, Türk kızı olsa, ık mık ederdi, naza çekerdi, yabancı olunca sorun etmedi, bu arada çekildikleri resmi de gösteriyor bana ayrıca)

Eveeeet dönüyoruz bizim zamana, söyle bakalım Metin Paşa Türk kızları neden acaba rahatça resim çekilemiyorlarmış, hıı duyamadım şekerim :)

Neyse efendim, bireysel olarak! bol bol resim çekiliyoruz, herkes hayran hayran bakıyor, özellikle de bizim gibi turistler.

Festival alanı Marienplatz'a 2,5 Km, merkez tren istasyonuna ise (Hauptbahnhof) 1,5 Km. Mümkünse bu civardan otel bulunursa kolaylık olacaktır çünkü buradan istediğiniz noktaya ulaşmanız mümkün.

Tabii otellerin tavan yaptığını, hatta çoğu insanın eş, dostta konaklayıp evlerini bile 3-5 katı fiyata kiraladığını düşünürseniz, merkezde konaklamak maliyet açısından sıkıntılı olabilir. Nerede kalırsanız kalın mutlaka metroya yakın olmasına dikkat edin derim ben. Biz şehir dışında (Riem) olmasına rağmen 2 geceliğine 348 Euro (yaklaşık 1200 TL) ödedik gerisini siz düşünün.

Hauptbahnhof''a gelince gözlerime inanamıyorum, herkes geçmişten ışınlanmış gibi, deri şortlu erkekler, birbirinden güzel elbiseli bayanlar, tüm metro film seti sanki.

Metro, festival alanına çok yakın, o an etrafıma bakıyorum ve eğer üzerimdeki elbiseyi almasaydım yine de keyif alır mıydım diye düşünüyorum, kızlar hiç riske atmayın kendinizi, kısa kollu beyaz bir gömlek getirin yanınızda, üzerine renkli bir elbise seçin, önüne takılan önlüğü alırsınız sadece, tamamdır, ne yaparsanız yapın elbise ile gelin derim ben.

Theresesienwiese, oldukça büyük bir alan, girişte yemek yemek için seçenek bol, fakat burada makbulü yarım tavukmuş. öyle diyor sevgili :)

Biz önce gezmeyi tercih ediyoruz, orta kısımda Münih'in ünlü bira firmalarına ait dev çadırlar var, tabii çadır kelimesi komik geliyor bu binaları görünce. Hepsine girip çıkıyoruz, o kadar güzel gruplar şarkı söylüyor ki eşlik etmemek imkansız.

Ortam süper, belki bir umut 2 kişilik bir yer bulabiliriz diye aralarda dolansak da maalesef ki mümkün değil.

Garsonlara para vermeyi bile düşündüğüm sırada, 18 yaşından önce çocukların girmesinin yasak olduğunu öğreniyoruz. Ya arkadaş daha 6 aylık bebe bu, ne olacak içkiye mi özenecek. Ama Almanya bu, kurallar uygulanmak için var. Şansımızı yine de deniyoruz ama ne yazık ki sadece ortalarda takılabiliyoruz, bira yok, tavuk yemek ise imkansız :)

Tavuk dedim de ben ömrümde bu kadar fazla tavuğu canlıyken bile bir arada görmemiştim.

Ayrıca garsonlara da hayran olmamak mümkün değil, her biri neredeyse 1 Litre olan onlarca bardağı, bir sürü tavuk dolu tabağı hiç zorlanmadan taşıyorlar. Fakat dikkat edin yolunu kapatırsanız zılgıtı yersiniz :)

Olsun tüm çadırlara, girip şarkılara eşlik edip oynuyoruz biz de, ama millet nasıl eğleniyor anlatamam. Masaların üzerinde dans edenler, devasa kadehleri tokuşturan arkadaş grupları, güzel hatunlar, rengarenk bir dünya.

Valla gençler çocuk yapmadan mutlaka gidin görün derim ben, aynısını kardeşime de bolca söylüyorum.

Alanın son kısmında ise kocaman bir lunapark var, işte bizim gibi çocuklu ailelerin takılacağı mekan :)

Yok valla bizimki daha buradan da anlamadığı için es geçiyoruz, yada şöyle söyleyeyim aslında ben çıldırıyorum binmek için ama önündeki sırayı görünce kendimizi çimenlere atmak daha mantıklı gözüküyor.

Ohh mis, gelen geçeni izliyoruz, Arman da kangurudan indi diye mutlu oluyor.

Karnımız acıkıyor, madem çadırlarda istenmiyoruz biz de başka yerde yeriz. Her dakika daha da fazla kalabalıklaştığından yolda yürümek bile zor geliyor, insanları yara yara bir yer buluyoruz kendimize.

Tavuğu paketleyip veriyorlar, çatal bıçak falan beklemeyin. Burada elle yemek moda gibi gözüküyor, başka yerde olsa iğrenç diye beğenmezler.

Neyse efendim kısa geçeyim, hayatımda yediğim en lezzetli tavuktu gerçekten yada ben çok acıkmıştım. Ellerimizden ve çenemizden yağlar damlayarak bitiriyoruz, sonrada kağıdı buruşturup masanın ortasındaki deliğe atıyoruz, mantıklı olmuş bu :)

Yemek demişken yazmadan geçmeyeyim, buradaki şekerlemelere de bayılıyorum, biz kavrulmuş şekerli badem (mandeln) aldık, sıcacık, tazecik, harika bir lezzetti. Tavsiye ederim.

Ayaklarımız uyuşmuş, karnımız gerilmiş, çok da eğlenmiş halde artık Octoberfest'e veda etmeye hazırlanıyoruz. Çünkü saatler ilerledikçe sarhoş sayısı artıyor ve hoş olmayan görüntüler ortaya çıkmaya başlıyor, hele ki bizim gibi ayıklar için.

- Dostum, söyle bakalım, o kiloları nasıl verdin ???

Girişte bir poz vereyim diyorum sevgiliye, işte asıl eğlence burada başlıyor.

Ben oturuyorum, sevgilim tam resim çekecek hoop sarhoş bir arkadaş gelip bana sarılıyor, sevgiliye hadi çek bizi diyor, bizimkinin kulaklarından alevler çıkıyor ama tabii onu süper güçleri olan ben görebiliyorum sadece :)

Gülümseyerek sarmaşık gibi dolanan adamı gönderiyorum tam resim çekileceğim, arkadan şu "ezergeçerus" amca, geliyor, sonra da tam önümde döne döne yere yığılıyor, yardım çağıralım diye koşturduktan sonra yine yerime oturuyorum falan böyle sürüp gidiyor.

Bekar arkadaşlara dost tavsiyem, mutlaka gelin, eğlenin, dağıtın, Hostel'de konaklayın, ucuza getirin. Diğer arkadaşlara tavsiyem ise, 1 yıl önceden karar verin, tüm rezervasyonlarınızı yaptırın, çocuksuz gelin ve eğlenin :)

Metroya dönüş yolu yine çok şenlikli, biz geri dönüyoruz ama hala akın akın insan geliyor buraya, eminim ki gecesi de müthiş oluyordur ama gece demek biz de eğlenceyi değil Arman'ın uyku vaktini çağrıştırıyor o yüzden istikamet otel.

Bu arada yolda sarhoşluktan, önüne gelenin elini tutan amcalar mı ararsınız, suyun kenarında düşmemek için yalpalayıp sekiz çizen, herkesin düşer diye iddiaya girdiği insanlar mı, hepsi var. İçki bu şişede durduğu gibi durmuyor tabii.

Çıkışta sevgili bana sürpriz yaparak, İzmir'den beri yanında taşıdığı mumları taktığı bir pasta getiriyor (pasta burada bulmak mümkün değil de işte biz pasta sayıyoruz o güzel tatlıyı) oğlum sevgilim ve ben evimizden çok uzakta, gülüşerek, doğum günümü kutluyoruz.

En kötü günümüz böyle olsun o zaman.

Blog ailem sizleri de çok seviyorum, iyi ki varsınız, iyi ki bana bu kadar içten, sevgi dolu, beni yazmaya teşvik eden harika mesajlar, yorumlar gönderiyorsunuz, sizinle iletişimde olmak, okuduğunuzu bilmek anlatılamaz bir mutluluk. Hepinize bol eğlenceli, unutulmaz Octorberfest'ler dilerim.