Pazar sabahı kalktığımızda 2,5 saat yol alıp, Domatia Rum Köyünü ziyaret edeceğimizi biz bile bilmiyorduk,
Bostanlı/Kaptanın Yerinde enfes bir kahvaltıydı tek hedefimiz, taa ki Arman, varmamıza 10 dakika kala uyuyana kadar.
Aman, durursak uyanır! derken kendimizi Aydın Otobanında bulduk bir anda. Zaten ne zamandır da aklımızdaydı, fırsattan istifade dalıverdik Söke yoluna. Çocuğu olanlar anlayacaktır halimizi, İstanbul'a kadar yol yapmayı, Arman'ın uyanmasına tercih ederim.
Minik adam uyanınca, Novada Outlet'te minik bir mola verdik ki bu da yine oğluma yaradı, kıyafetleri az gibi, yenileri de eklendi dolabına bu sayede :)
Novada Outlet'ten sonra Güllübahçe yoluna sapıyoruz, Atburgazı ve Tuzburgazını geçtiğimizde bir köprüye geliyoruz, oradaki Doğanbey levhasından sağa sapıyoruz. Doğanbey keyifli havası ile karşılıyor bizi. Zaten ondan sonra bir yerleşim yeri de bulunmuyor.
Köyün ismi olan Domatia, Rumca'da; ormanın içine tek odalı olarak yapılmış evlere verilen isimmiş, köy gelişip meydana kadar geldiğinden buraya da Domatia denmeye başlamış.
Günümüzde çoğu insan burayı, Samsun olarak biliyor, sırtını yasladığı Samson dağı, zamanla halkın dilinde buranın Samsun olarak anılmasına neden olmuş. Eee peki Doğanbey nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim.
1800'lü yıllarda padişah fermanı ile adalardan getirilip yerleştirilen Rumlar, 1924 yılından itibaren gerçekleşen mübadele ile birlikte evlerini ardında bırakıp kendi vatanlarına gönderilmiş.
Giderken kendi evlerinde başkasının oturmasını haklı görülebilecek nedenlerle içine sindiremeyen Rum'lar, geriye pek de oturulacak evler bırakmasa da, balkanlardaki Türkler bu köye yerleştirilmiş. Bugünden sonra köyün adı; Doğanbey olmuş.
Giderken kendi evlerinde başkasının oturmasını haklı görülebilecek nedenlerle içine sindiremeyen Rum'lar, geriye pek de oturulacak evler bırakmasa da, balkanlardaki Türkler bu köye yerleştirilmiş. Bugünden sonra köyün adı; Doğanbey olmuş.
Köyün kaderi burada bir kez daha değişmiş, çünkü köyün küçük olması, çok rüzgar alması, tarım arazilerine uzak olması, yollarının traktör geçmesine izin vermeyecek darlıkta olması gibi nedenlerle, 1985 yılında köy tamamen boşaltılıp, biraz daha aşağı kısma Yeni Doğanbey olarak taşınmış.
Yıllarca bomboş ve yıkık kalan köy, huzur arayan ve eski değerleri yaşatmayı amaç edinmiş kişilerce aslına sadık kalınarak, yeniden restore edilerek günümüzdeki haline gelmeyi başarmış. Gezerken yollardaki yaprakları toplayan, resim yapan güleryüzlü yeni sahipleri ile tanışmak mümkün.
Köyün tamamı restore edilemese de fotoğraf çekmek, eski havayı solumak için birçok muhteşem ev mevcut.
Köyün içinden bir dere akıyor-muş, yağış mevsiminde elbette, biz kuru olarak gördük ne yazık ki.
Giriş kısmında büyük ve bakımlı bir bina gördük, burası eskiden hastane, ilkokul, karakol olarak kullanılmış, şimdi ise ziyaretçi ve tanıtım merkezi olarak hizmet veriyor. Büyük kapısından girelim diyoruz kapalı, tam üfleyip püflemeye başlamıştık ki içeriden sesler geldiğini duyup yandaki minik kapının açık olduğunu görüyoruz.
Girişten yukarı çıkınca bizi yerel bir rehber karşıladı ve resim çekmenin serbest, hayvanlara dokunmanın ise yasak olduğunu belirtti. (Bir zamanlar yaşayan hayvanlara tabii ki)
Ben bu tür sergileri hiç beğenmiyorum, canlıyı öldürüp içini doldurmak bana göre acımasızca, hep ya bizden büyük devler yaşasaydı ve bizi öldürüp, doldurup sergileselerdi ne korkunç olurdu diye düşünüyorum. Çocukça ama gerçek.
Bırakın hayvanlar kendi ortamlarında yaşasınlar, hoş ona bile izin vermiyoruz çoğu zaman. sokaktaki kedilerin yarısının bacağının sakat, kuyruğunun kesilmiş olması tesadüf değil sonuçta.
Bir oda dolusu kuş, kertenkele vs var, rehber gülerek bize İzmir Yalı Çapkınını gösteriyor. Diğer büyük odaya geçince bir yunusun fosilini görüyoruz, ortada ise, Dilek Yarımadası, Büyük Menderes Deltasının kocaman bir alana yayılmış maketini.
Alt kattaki wc yi kullanıp aracımıza doğru yürüyoruz, çok sıcak ve havada sürekli bir uğultu var. Sevgilimin arılara karşı alerjisi olduğundan ürküyoruz. Arkamızdaki grup burada çok sayıda arı kovanı olduğundan bahsediyor, onlar bahsettikçe biz hızlanıyoruz.
Aracı bıraktığımız yerde satış yapan kadınlar çok canayakın, herkesin bebeğini seviyor, laf atıyor, yardımcı oluyorlar.
Doğa yürüyüşlerini, fotoğraf çekmeyi ne kadar sevdiğinize bağlı olarak 1-2 saatinizi bu şirin köyde geçirebilirsiniz. şirince köyü olmasına daha var gibi duruyor, keşke devlet el atıp, tüm binaları restore etse, bunun yanında belki aralara sergiler açılabilir, insanların evlerin aralarında daha çok vakit geçirmesi sağlanabilir. Alışveriş imkanı olsa hem yöre halkı kazanç elde eder, hem de ziyaretçiler biraz daha keyifli vakit geçirebilir. Tabi bu tamamen kişisel fikrim.
Gitmeden çeşitli sitelerde, "fotoğraf çekmek ücretlidir" yazan kağıtların evlerin duvarlarında asıldığını, gelenlerden para istendiğini okumuştum. Hiç birine denk gelmedim.
Hatta fotoğraf çekerken yanımıza yaklaşan amcaya öyle kötü baktım ki sormayın, meğerse adamcağız Arman'ı sevmeye gelmiş, o derece dolduruşa gelmişim :)
Bol yürüyüş eşittir karın açlığı :) siz de bol bol dolaşıp acıkın çünkü lezzetli balıklar yemek için güzel bir adres var elimde.
Doğanbey'den çıktıktan 6 Km sonra Karina Restoran var, istikamet tazecik balıklar. Fakat dikkat edin yol üzerinde benzer isimli 2 restoran daha var, bunlar değil, biz dilek Yarımadasının en ucuna yani Karina ya gidiyoruz, deniz kıyısında olacağız.
Yol kötü değil, girişte Tarihi Gümrük balıkçısı var, burada denizin üzerine kurulmuş iskelede yiyorsunuz yemeğinizi, biraz daha ilerlerseniz de Karina Restoran karşılıyor sizi, otoparkı mevcut sona kadar gidebilirsiniz aracınızla.
En son kısım da jandarma birliği var, Samos adasına yakınlığından dolayı koruma altında.
Jandarmanın kenarındaki dağ çok ihtişamlı, arada mağaralar var, ben izlemeye bayıldım.
Burası da bol fotoğraflık, sığ bir deniz, kenarda gezinen ördekler ve yüzen balıklar. Bir de müthiş bir manzarada enfes balıklar var onu da belirtmeden geçmeyim.
Gidiş yolunda tenhadır diye düşünsek de, yer bulabilmek, hele ki pazar günleri bir hayli zormuş öğrenmiş olduk.
Yol kenarında masa bulunca bile sevindik o derece, ayy ben deniz kenarı olmazsa yiyemem nazı yapamadık ne yazık ki, bulduğumuz yere yayıldık hemen.
Yol kenarında masa bulunca bile sevindik o derece, ayy ben deniz kenarı olmazsa yiyemem nazı yapamadık ne yazık ki, bulduğumuz yere yayıldık hemen.
Kalamar, salata, levrek, çupra (çipura), su ve midyeye 138 TL verdik (2015) hesabı siz yapın artık. Fakat değer miydi kesinlikle evet.
Biz Arman'ın yeniden uykuya dalması ile birlikte geri dönüş yoluna koyulduk ama sizin vaktiniz varsa yol üzerindeki Aziz Nikolaos Kilisesini gezebilirsiniz. Biz tabelayı görünce iç çekip yola devam ettik. Durumu pek iç açıcı olmasa da Noel Baba nın hatırasına inşa edilmiş bu kiliseyi görmek keyifli olacaktır.
Priene Antik Kenti ise yakınlardaki bir başka keyifli rota. Priene, eski şehir planlamacılığının en güzel örneklerinden biri, sokakları, korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı, tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı görebileceğiniz kalıntılar.
Dilek yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı içinde yer alan Domatia (Doğanbey) Rum Köyü hafta sonu kaçamakları için keyifli bir rota, bol fotoğraf çekip, temiz havayı soluyabileceğiniz, enfes balıklar yiyebileceğiniz kadar keyifli hem de.
Kuşadası Milli Parkına gidenler bilir Güzelçamlı tarafında deniz enfestir, rengini görmek bile yeterli ne demek istediğimi anlamak için, işte Domatia buranın tam arka kısmında yer alıyor. Yani önü arkası harika bir yer.
Günübirlik nereye gitsek, nereleri gezsek, ne yesek, çoğu yeri de gördüm diyenler için bu yazı, şimdiden keyifli, bol gülücüklü günler dilerim.
Seyahatle Kalın,
Sevgiler,
0 yorum:
Pekiii sen bu konu ile ilgili ne düşünüyorsun? Yorumunu yaz ben Özlem e iletirim... :))