Pazar sabahları sevgilimden duymayı en sevdiğim söz "bugün nereye gidelim aşkım", işte yine böyle güzel bir hafta sonu, sevgili tatlı tatlı soruyor o muhteşem soruyu.
Sanırım benden cevap olarak yakınlarda bir kahvaltı mekanı bekliyor yada ne bileyim belki 1 saatlik mesafe.
Nereden mi biliyorum, "Adatepe'ye gidelim şunun şurası 180 km cik" deyince yüzündeki ifadeden tabii ki.
Tamam da bu kadar saat gidip de ne göreceğiz sadece köy mü diye soruyor. "Önemli olan aile ile seyahat, nereye gittiğinin bir önemi yok" diye ukalalık yapmıyorum elbette, başımı eğip sen bilirsin istersen gitmeyelim diyorum sadece.
Ve işte yoldayız :) Arkadaşlar kocalarla inatlaşılmaz bu önemli bir konu :)
Dağ, tepe gezmeye bayılan babamı da dahil ediyoruz gezi grubumuza, Arman da var, ekip tamam.
Burhaniye'de yolun sağına park etmiş devasa bir uçak görüp Türkiye'nin en büyük uçak restoranında karnımızı doyuruyoruz, okumak için tık tık!
Sohbet ede ede Küçükkuyu'ya kadar ulaştık, aslında hemen yolun kenarında bulunan Adatepe Zeytinyağı Müzesini gezmek vardı planımda ama köyü görmek için acele edince es geçmiş oluyoruz, sizin zamanınız varsa mutlaka uğrayın. 2001 yılından beri onbinlerce ziyaretçi ağırlayan müze, tarihi sabunhane binası restore edilerek oluşturulmuş.
Zeytinyağının üretim aşamaları, saklanması, filtresi, kullanılan tüm malzemelerin anlatımı, taze ekmek ve mis gibi yağın tadımını yapmak bence güzel bir tecrübe olacaktır.
Küçükkuyu'ya girişte, sağa ayrılan Zeus Altarı tabelasından 4 Km kadar içeride yer alıyor Adatepe.
Köye ulaşmadan hemen önce Zeus Altarı girişini göreceksiniz, zamanınız varsa mutlaka uğrayın derim, muhteşem bir manzara sizi bekliyor olacak. Altarın ucuna kadar araç ile gidilmiyor yaklaşık 790 metre ormanın içinde yürümek durumundasınız, çok tenha vakitlerde gitmenizi önermem, yani biz sabahın körü gittik de oradan biliyorum. Elimde kocaman bir taşla, her bir çıtırtıda zıplayarak, kimi yerde koşarak :) ulaştık. Değdi mi derseniz değdi :)
Altar yani Sunak'da eski Yunan Mitolojisine göre savaşlarda galip gelmekten tutun da bereketli ürün almaya kadar ne isterlerse hepsi için tanrılara kurbanlar sunuluyormuş.
Burada bir de içi su dolu, etrafı duvar örülü sarnıç bulunmakta. Etrafındaki taş merdiven bakımsızlıktan kötü durumda, artı sarnıcın içi plastik şişeler ile dolu. İnsan gerçekten üzülüyor korumayı kollamayı hiç bilmiyoruz diye.
İtalya'da minicik bir çeşme bile o kadar özenilerek restore edilip, korunuyor ki biz bile memleketimizden oralara gidip görmeye çabalıyoruz. Bizim ülkemiz ise oralara bakınca bir kültür cenneti aslında. Neyse efendim derin mevzulara dalmanın zamanı değil.
Zeus Altarında ayrıca Çanakkale Savaşına katılan Erdem dedenin de yatırı var. Artık bir duanızı alır :)
Altar ayrımını geçince köyün mezarlığı karşılıyor bizi. Fakat nasıl bir trafik anlatamam. Arabayı park edecek yer bulamıyoruz. Ne güzel bir yere geldik, ne kadar da meşhurmuş diye sessizce seviniyorum; sevgilim önündeki araca söylenirken.
Meydandaki eski çınar ağacının altında köyün kahvesi var, yapraklarından güneş ışınları öyle bir süzülüyor ki masalda gibi hissediyor insan kendini.
Masaldan uyanıp etrafıma bakıyorum herkesin önünde kocaman bir tepsi, içinde; keşkekler, pilavlar, irmik tatlıları..vs bir sürü köy yemeği.
O an iç sesim konuşuyor; "Keşke karnım aç gelseymişim, hangi restoran yapıyor bunları acaba. Olsun tatlıdan yerim ben de"
Meydanda yemek için bir iki cafe gözüme çarpıyor, gelmeden "Dut Dibi" cafe iyidir diye aklımda kalmış.
Daracık sokaklarda biraz daha ilerleyince anlıyorum ki aslında bu trafiğin de, yemeklerin de nedeni köyde düğün olmasıymış. Bir evin bahçesinde kazanlar kurulmuş, mis kokulu yemekler pişiyor, diğer yanda bulaşıklar yıkanıyor. Ohh ohh çok keyifli.
Yokuşlu yollarda seke seke yürüyorum, hatta yokuşu tırmanmayı göze alamayan, ne göreceksin orada diye bıdı bıdı eden evimin erkeklerini bırakıp başlıyorum tek başıma dolaşmaya. Arkadaş 2,5 saati niye geldin o zaman yokuş çıkamayacaksan.
Taş evlerden oluşan bu köy 1989 yılında sit alanı ilan edilmiş, şu anlama geliyor ki buraya mevcut evler haricinde ev yapmak, çivi çakmak bile yasak. Sadece evleri alıp restore edebiliyorsunuz. Bu bakımdan Türkiye'nin ender korunmuş yerlerinden birisi.
Kazdağlarında 3 yamaç arasında bulunuyor, sahilden bu köyü görmek mümkün değil. Korsan saldırılarından korunmak için eskiden yerleşim yerleri denizden uzak, gizli saklı yerlere kuruluyormuş. Zamanında hayli zengin bir köymüş burası.
Selçuklulardan, Yunananlılara bir çok medeniyet geçmiş buralardan, köyün camisi Selçuklu mimarisi mesela. Köydeki en eski yapı 250 yıllık.
Mübadele sonrası Yunanlılar gidince, Girit ve Midilli'deki Türkler buraya yerleştirilmiş. Korsan korkusu da kalmayınca artık herkes sahil kıyısına yerleşmeye başlamış. Köy boşalmış ve bakımsız kalmış.
İstanbul'dan gelen biri "keşke burada yaşasam" deyince köylü amca "al benim evi sana satayım" demiş. İşte bu andan itibaren köyün kaderi değişmiş. Şehir hayatından sıkılan bir grup buraya gelip evleri kendi imkanları ile restore etmeye başlamış.
1974-1985 yılları arasında hizmet verip sonra öğrenci yetersizliği nedeni ile boşalan ilkokulu Çanakkale valiliğinden kiralayıp yazları, sergilerin ve seminerlerin yapıldığı "Taş Mektebe" dönüştürmüşler.
Adatepe'de değişim sürüyor, eski evler aslına uygun şekilde bugün bile halen yapılmakta. Şu an köyde yaşayan 40 hane bulunmakta.
Biz oradayken ezan okunuyor, babam Selçuklulardan kalma camide namaza gidiyor, biz çekirdek aile olarak daracık, taşlı yollardan geçip evleri tek tek inceliyoruz, çoğunun üzerinde satılık levhası var.
Babam yanımıza gelince şaşkınlık içinde, caminin kapısı kilitliymiş, müezzin gelip açar diye beklemiş gelen giden yok. Meğerse köydeki camiler merkeze bağlıymış, hoca falan yok, hoparlörden okunuyormuş, cemaat de yok. O yüzden kapısı kilitli ne yazık ki.
Adatepe Zeytinyağlarının şişesinde gördüğünüz bu güzel bayanın hikayesi beni çok etkiledi. Adı Refika.
Türkler ve Rumlar birlikte yaşarken köyde Refika isimli güzel bir kız varmış. Düğünlerde dans edip şarkılar söyleyerek, tatlı dili ve yardımseverliği ile herkesin kalbini kazanmış. Zeytin zamanı tarlalarda çalışanlar Refika'nın türküleri ile mutlu olurmuş. Rumlarla araların soğuduğu zamanlarda bile yeri hep ayrıymış Türkler için.
Sonra mübadele zamanı gelmiş çatmış ve Refika'da diğerleri ile birlikte Yunanistan'a gönderilmiş. Köyde bu olay büyük üzüntüye neden olmuş. Refika'nın güzellik yarışmasına katılıp kazandığına dair haberler dolaşmaya başlamış.
Yıllar sonra Yunanistan'da antikacı dükkanında güzel bir kadın resmi bulup köye getirmişler ve köyün yaşlıları gözyaşlarını tutamamış. İşte o günden sonra Adatepe için çok değerli Refika'nın resmi şişeleri süslemeye başlamış.
Refika'nın anısına...
Bu kadar gezdik artık köyde bir şeyler yemeği hakettik, benim aklımda hala o irmik tatlısı var. Dut Dibine adım atınca, bildiğimiz bir köy bahçesine atılmış birkaç masadan ibaret burası, daha içeri girince aradığım lezzetin burada olmadığını anlıyorum.
Yok tabii, peki burada pastane bulabilir miyiz diye sormam nasıl sizce ? Evet çok korkunç ama can bu arkadaş çekti bir kere.
Sağolsun cafenin sahibi isteyin verirler deyince, zaten annemden dolayı genlerimde olan güdü ile beraber, basıyorum düğün evini :)
Süklüm püklüm "canım çekti" diyorum, biri size böyle dese ne derseniz oradaki kadınlarda aynısını söylüyor, "hamile misin kızım"
Yok teyzecim normal bir can çekmesi bu, biz o aşerme işini İtalya'da kurufasülye üzerinde deneyimledik desem de anlamayacak zaten.
Bir tabağa 2 yemek kaşığı koyup veriyor, ee ama benim babam da var, sevgilim de diyemiyorum, çok da sıcakkanlı gelmiyor. Hem banane canım onlar bana güleceğine istesinler di mi ama.
Dışarıda bir masaya kuruluyorum elimde bir tabak ve kaşıkla birlikte, Allah'tan sıcakkanlı bir amca gelip sevgilime de soruyor "yer misin" diye yoksa çok kötü bakıyordu tatlıma valla.
Sağolasın dayı.
Adatepe'de en çok ilgimi çeken mekan Hünnap Han oluyor, burası butik bir otel, manzarası, restorasyonu ile işte burada kalınır dedirten cinsten. Birkaç butik otel daha var, gezerken tabelalarına rastlıyoruz.
Köyün üst kısmında caminin hemen çaprazında yer alan "zeytinyağı sanat evi"nin bahçesi fotoğrafçıların aşık olacağı cinsten. Eski tip taş değirmen ve kızıl yapraklarıyla muhteşem bir görüntü oluşturan ağaçları oturup saatlerce izleyebilirim.
Sanat evinin içinde zeytinyağlı sabunlar, duvarlarında harika tablolar var. En beğendiğimiz mavili tablo satılmış ne yazık ki, 2.000 TL masrafa girmemiş olduk bu sayede :)
Bu köyü ilginç kılan diğer bir özellikte zeytin sütü imalatı yapılıyor olması. Peki nedir bu zeytin sütü derseniz. Normal zeytinyağından daha bulanık halde bulunuyor, yaklaşık 100 kilo zeytinden 1-1,5 Kg kadar elde edilebiliyormuş. Bu yüzden fiyatı da gayet pahalı zaten.
Zeytin, taş değirmenlerde hamur haline getirilecek kadar eziliyor. Lifli torbalara doldurulup, üst üste konup içinden zeytinyağının sızması bekleniyor. E vitamininden zengin, asitsiz bu sütü vücudunuza sürebilir, bebeklerde kullanabilir yada ses kısıklıklarını tedavi için içebilirsiniz, bir de kıyabilirseniz salataya, yemeğe de koyabilirsiniz elbette.
Deniz manzarası, taş evleri, taş mektebi, kahvesi, zeytin sütü ile korunmuş, tertemiz bir köy, Adatepe. Ben İzmir de yaşadığım için şehrin kaosundan bunalıp bu köyde yaşamayı düşünmüyor olabilirim ama İstanbul'un keşmekeşinden sıkılanlara çok iyi geleceğine eminim.
Almanya'nın köylerini gezerken hep gıpta etmiştim neden bizim köylerimiz bu kadar bakımlı değil diye, umarım bütün köylerimiz zamanla Adatepe gibi koruma altına alınır diyebiliyorum şimdi, hepsi pırıl pırıl olsun, amin.
Biz Adatepe'den ayrılınca yol üstündeki Akçay'a da uğradık, deniz kıyısında çaylarımızı yudumlarken güneşi de batırdık.
Seyahatle kalın,
Sevgiler
Not: Blogdan, İnstagram ve Facebook'tan takip edip, tatlı yorumlarını esirgemeyen takipçilerim, iyi ki varsınız, beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim...
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
Türkler ve Rumlar birlikte yaşarken köyde Refika isimli güzel bir kız varmış. Düğünlerde dans edip şarkılar söyleyerek, tatlı dili ve yardımseverliği ile herkesin kalbini kazanmış. Zeytin zamanı tarlalarda çalışanlar Refika'nın türküleri ile mutlu olurmuş. Rumlarla araların soğuduğu zamanlarda bile yeri hep ayrıymış Türkler için.
Sonra mübadele zamanı gelmiş çatmış ve Refika'da diğerleri ile birlikte Yunanistan'a gönderilmiş. Köyde bu olay büyük üzüntüye neden olmuş. Refika'nın güzellik yarışmasına katılıp kazandığına dair haberler dolaşmaya başlamış.
Yıllar sonra Yunanistan'da antikacı dükkanında güzel bir kadın resmi bulup köye getirmişler ve köyün yaşlıları gözyaşlarını tutamamış. İşte o günden sonra Adatepe için çok değerli Refika'nın resmi şişeleri süslemeye başlamış.
Refika'nın anısına...
Bu kadar gezdik artık köyde bir şeyler yemeği hakettik, benim aklımda hala o irmik tatlısı var. Dut Dibine adım atınca, bildiğimiz bir köy bahçesine atılmış birkaç masadan ibaret burası, daha içeri girince aradığım lezzetin burada olmadığını anlıyorum.
Yok tabii, peki burada pastane bulabilir miyiz diye sormam nasıl sizce ? Evet çok korkunç ama can bu arkadaş çekti bir kere.
Sağolsun cafenin sahibi isteyin verirler deyince, zaten annemden dolayı genlerimde olan güdü ile beraber, basıyorum düğün evini :)
Süklüm püklüm "canım çekti" diyorum, biri size böyle dese ne derseniz oradaki kadınlarda aynısını söylüyor, "hamile misin kızım"
Yok teyzecim normal bir can çekmesi bu, biz o aşerme işini İtalya'da kurufasülye üzerinde deneyimledik desem de anlamayacak zaten.
Bir tabağa 2 yemek kaşığı koyup veriyor, ee ama benim babam da var, sevgilim de diyemiyorum, çok da sıcakkanlı gelmiyor. Hem banane canım onlar bana güleceğine istesinler di mi ama.
Dışarıda bir masaya kuruluyorum elimde bir tabak ve kaşıkla birlikte, Allah'tan sıcakkanlı bir amca gelip sevgilime de soruyor "yer misin" diye yoksa çok kötü bakıyordu tatlıma valla.
Sağolasın dayı.
Adatepe'de en çok ilgimi çeken mekan Hünnap Han oluyor, burası butik bir otel, manzarası, restorasyonu ile işte burada kalınır dedirten cinsten. Birkaç butik otel daha var, gezerken tabelalarına rastlıyoruz.
Köyün üst kısmında caminin hemen çaprazında yer alan "zeytinyağı sanat evi"nin bahçesi fotoğrafçıların aşık olacağı cinsten. Eski tip taş değirmen ve kızıl yapraklarıyla muhteşem bir görüntü oluşturan ağaçları oturup saatlerce izleyebilirim.
Sanat evinin içinde zeytinyağlı sabunlar, duvarlarında harika tablolar var. En beğendiğimiz mavili tablo satılmış ne yazık ki, 2.000 TL masrafa girmemiş olduk bu sayede :)
Bu köyü ilginç kılan diğer bir özellikte zeytin sütü imalatı yapılıyor olması. Peki nedir bu zeytin sütü derseniz. Normal zeytinyağından daha bulanık halde bulunuyor, yaklaşık 100 kilo zeytinden 1-1,5 Kg kadar elde edilebiliyormuş. Bu yüzden fiyatı da gayet pahalı zaten.
Zeytin, taş değirmenlerde hamur haline getirilecek kadar eziliyor. Lifli torbalara doldurulup, üst üste konup içinden zeytinyağının sızması bekleniyor. E vitamininden zengin, asitsiz bu sütü vücudunuza sürebilir, bebeklerde kullanabilir yada ses kısıklıklarını tedavi için içebilirsiniz, bir de kıyabilirseniz salataya, yemeğe de koyabilirsiniz elbette.
Deniz manzarası, taş evleri, taş mektebi, kahvesi, zeytin sütü ile korunmuş, tertemiz bir köy, Adatepe. Ben İzmir de yaşadığım için şehrin kaosundan bunalıp bu köyde yaşamayı düşünmüyor olabilirim ama İstanbul'un keşmekeşinden sıkılanlara çok iyi geleceğine eminim.
Almanya'nın köylerini gezerken hep gıpta etmiştim neden bizim köylerimiz bu kadar bakımlı değil diye, umarım bütün köylerimiz zamanla Adatepe gibi koruma altına alınır diyebiliyorum şimdi, hepsi pırıl pırıl olsun, amin.
Biz Adatepe'den ayrılınca yol üstündeki Akçay'a da uğradık, deniz kıyısında çaylarımızı yudumlarken güneşi de batırdık.
Seyahatle kalın,
Sevgiler
Not: Blogdan, İnstagram ve Facebook'tan takip edip, tatlı yorumlarını esirgemeyen takipçilerim, iyi ki varsınız, beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim...
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- Ege'de Çok Bilinmeyen 30 Gezilecek Yer
- Eskişehir Gezi Rehberi / 2.Bölüm
- Eskişehir Gezi Rehberi/1.Bölüm
- FETHİYE GEZİ REHBERİ - Yeni !!
- Fethiye'de adrenalin dolu bir tatil için 5 öneri
- GAZİANTEP GEZİ REHBERİ
- GAZİANTEP GEZİSİ - 1
- GAZİANTEP GEZİSİ - 2
- GAZİANTEP GEZİSİ - 3
- GAZİANTEP GEZİSİ - SON :(
- GAZİANTEP TEN NELER ALDIM
- GEZİMANYA SÖYLEŞİM...
- GÖBEKLİTEPE - BALIKLI GÖL
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 2.Bölüm
- Güzeller güzeli; Mordoğan-Karaburun
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 4
- KARAGÖL GEZİSİ
- KAYRA BEACH / DİKİLİ
- KIBRIS (Cyprus) ADASI GEZİLECEK YERLER - Yeni !!
- Kirazlı Köyü / Hafta Sonu Kaçamağı
- Kozak ve Çam Fıstıkları
- MALLORCA İÇİN HAZIRLIKLAR... - Yeni !!
- Midilli (Lesbos) Adası Gezi Rehberi
- MİDİLLİ GEZİSİ - 1.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 2.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 3.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 4.BÖLÜM
- MİDİLLİ'DE YAZ - 1.Bölüm
- MİDİLLİ'DE YAZ - 2.Bölüm
- MİDİLLİ'DE YAZ - 3.Bölüm
- MİDİLLİ'DE YAZ - 4.Bölüm
- OCTOBERFEST !!! - Yeni !!
- OHAL Nedir? Bizleri Nasıl Etkileyecek?
- Palamutbükü-Datça / 2014
- ROMA'yı Keşfetmeye Hazır Mısın?
- SAKIZ (Chios) ADASI PLAJLARI - Yeni !!
- SAKIZ ADASI (Chios) GEZİSİ - 1.BÖLÜM
- SAKIZ ADASI (Chios) GEZİSİ - 2.BÖLÜM - Yeni !!
- SEYREK - HOBİ PARK
Kazdağlarına yine çoook eskiden gitmiştim. Akçaya da gitmişsin. İnan oraları o kadar özledim ki. Çocukluğuma dair en güzel anılarımdan biri de Altınolukta yaptığım tatiller.O kadar özlüyorum ki bazen rüyalarıma bile giriyor :) Bir gün eşimle gitmek istiyorum ama çekiniyorum da malum buz gibi denizi var ve eşim hiç sevmiyor ona deniz suyunun ılık olması lazım :)
YanıtlaSilKaz Dağları; doğası, köyleri, tarihi ve mitolojik hikayeleri ile vazgeçilemeyen bir yer. teşekkürler yine oraları görmüş kadar oldum. bir daha yolunuz düşerse Tahtakuşlar müzesini de tavsiye ederim.
YanıtlaSilDomatia gibi burasının kaderi de. insanlar terk edip deniz kenarına gidiyor ama gittikleri yer daha mı güzel? bilinmez....
çok teşekkürler bu güzel yazılar için :)
Guzel tavsiyeniz icin cok tesekkur ederim. Mutlaka ugramak isterim. Sevgiler
Sil